Üretken Olmaya Çalışmayı Bırakalım Artık- Zaten Olamıyoruz

Üretken Olmaya Çalışmayı Bırakalım Artık- Zaten Olamıyoruz


İnternet ne içindi? İletişim için mi yoksa bize bir şeyleri daha doğrudan satabilmeleri için mi? Bir hayat tarzını, alışveriş alışkanlıklarını, yeni sezon ayakkabıları, “bu yazın hit parçalarını”… Şimdi vaktimiz var, paramız az, değilse de harcamaya her aklı başında varlık gibi pek gönüllü değiliz. Yani, şu sıralar satılabilecek pek bir meta kalmadı sanki. Acaba, yeni meta, “üretken olmak” mı? Karantinayla elimize geçtiği iddia edilen ekstra zamanla yeterince üretici olamıyoruz suçlaması internetten üzerimize gigabaytlarca akıyor. Peki, bir evin içinde, çoğunlukla çoluk çocuk veya aileyle birlikte temizlik, yemek ve çamaşırlar arasında gündelik hayatı sürdürmek yeterince iş değil mi?

 

Sizi Uğur Bey'le* tanıştırmak isteriz sevgili daire. Karantinanın başlangıcından itibaren "evlilikler neden yıpranıyor" sorusuna da cevap olabilecek tecrübeleri var. 34 yaşında olup risk grubundan fersahlarca uzak, sağlıklı ve spor yapan bir birey olarak Uğur Bey bir şirkette IT bölümünün şefi olarak çalışıyor. Kurumsal bir şirket çalıştığı yer, dolayısıyla işini kaybetmeyeceğinden nispeten emin, kenarda da birikmişi var, şirket evden çalışma düzenine geçer geçmez yıllardır hayalini kurduğu şeyleri, yani hobilerini gerçekleştirmenin peşine düşüyor. Biraz da eşine yaranmak -evet kendi ifadesi bunlar- ve ev işlerinden yırtmak için mutfak dolaplarını boyamaya karar veriyor. Yıllarca eşiyle mutfak dolapları dönüşüm videoları izlemişler, dolapları tamamen değiştirmek yerine renginden başka bir şikayetleri olmayan masumları boyamanın daha mantıklı olduğuna karar vermişler. Karantina günü büyük bir hevesle o malum kolay boyayan boyalar, fırçalar, bantlar, yeni aletler almışlar hevesle. Ve iki hafta sonra, yani dün, editörlerimizin telefonla ulaştığı eşi “Henüz tek bir dolap kapağı bile boyanmadı, onu geçtim, iki dolabı söktü öylece duruyor balkonda, boyaların birisi çocukların elinde heder oldu” diyerek durumun hiç de planlandığı gibi gitmediğini belirtiyor. Genç kadın öfkeyle ekliyor: “Sinir krizinin eşiğindeyim, dolap kapaklarıyla cinayet fantezileri kurarak uykuya dalıyorum”. (O esnada telefonlarımıza çıkmayı reddeden üretken birey Uğur daha sonra yazılı olarak “Twitter’da gündemi takip etmenin daha önemli göründüğünü, yarına çıkıp çıkamayacağımızın belli olmadığı bir ortamda mutfak dolabı boyamanın çok saçma bir fikir olduğunu” ifade etti, kayıtlara geçirelim.)

 

 

Koronavirüs orta sınıfı çoğunlukla evlere tıkıştırırken üzerimize yeni sorumluluklar mı yükledi? Ekşi mayalı ekmek yapmak, evi temiz ve derli toplu tutmak, online dersler takip etmek, kitaplar okumak, yetmez dil öğrenmek, hatta yeni bir hobi öğrenmek… Evde yapmak herhalde büyük kıtlıktan beri hiç bu kadar revaçta ve önemli olmamıştı. Ama gerçek şu ki, ev dediğimiz şey bir organizma gibi, onun da bir ruhu var ve o ruhu bugüne kadar bir takım şeylerle beslememiş olmanızın bir sebebi olabilir. Ya da diğer bir değişle, herkes her şeyi becerecek diye bir zorunluluk yok. 

 

50 yaşında, hayatında ilk defa evde oturmayı deneyimleyen Şermin Hanım** bir Kur’an Kursu hocası. Hayatını öğrencileriyle, dernek çalışmalarıyla, sohbetlerle geçirmiş, bir gün olsun evinde oturmamış, hayatında hiç kek yapmamış. Sevmemiş pek kek börek yapmayı. “Fırının ayarından haberim yoktu düne kadar” diye itiraf ediyor. “Neden bilmiyorum, daha üç hafta önce Suriye’ye yardım planlaması yaptığımız bir Whatsapp grubunda bir anda farklı konuşmalar dönmeye başladı. Kek tarifleri paylaşılmaya başlandı, aile grubunda daha yeni yuva kurmuş yeğenlerim ekşi mayalı ekmeklerini atmaya başladılar bir bir. Ben de hafız yetiştiriyorum ve gündüz online olarak derslerini dinliyorum. Ama dedim, onlar yapıyorsa ben de yaparım. Ve hiç keke benzemeyen bir kek yaptım. O kadar kek gibi değildi ki, neden kek yapmadığımı hatırladım. Hafızlık çalışmalarına döndüm, evdeyim diye farklı bir şey yapma sorumluluğum yoktu artık. Başarısız kek iyi bir rahatlama sağladı bana. Çok şükür.” diyor mikrofonlarımıza.

 

Oysa, evde yapılacaklar listesini gözden geçiren milyonlarca insana karşılık, koruyucu teçhizattan, düzgün çalışma saatlerinden ve koşullarından mahrum onlarca insan var, kargocular ve kuryeler gibi. Evden çalışma gibi havalı bir imkanı olmayan bu insanların yanında salgın sebebiyle işinden olan, gündelik çalıştığı için gelirinin tamamından mahrum kalan, üstelik borçları olan insanlar var. Görünür medyada, sosyal hayatta konumuz bu insanların hayatlarını iyileştirmek olmalıyken, biz kapitalizmin mahkum ettiği yerde dönüp duruyoruz. "Bugün ne giysem"den "Bugün ne pişirsem" sorusuna geçmiş gibiyiz. Üstelik dikkatimizi de toplayamıyor, okuduğumuzu anlamakta zorlanıyor, normalde kolaylıkla gerçekleştirebildiğimiz işlerde bile zorlanıyoruz (Nereden mi biliyoruz? YouTube "nasıl odaklanırım", "evde ders çalışabilmenin beş yolu" gibi videolarla dolmuş da oradan, ayrıca Nursena'nın yazısı

 

Acaba, yaşadığımız modern hayatın sonu mu bu? Dikkatimizi toplamakta zorlandığımız bir evrede, fiziksel olarak eve kapandık, elimizde ise sınırları olmayan bir internet var. Chris Bailey***, “Hyperfocus: Dikkat Dağınıklığını İdare Etmek” adlı bir kitabın yazarı. Sosyal Psikolog olan Bailey, New York Times’a bir açıklama yapıyor ve diyor ki “Global kriz nedeniyle insanların evde ve yalnız olacakları, bu sayede de üretken olacakları fikri yayıldı durdu internetten. Halbuki çoğumuz evde olmak zorunda olduğumuz için evdeyiz, üstelik dünyanın gidişatı ve sevdiklerimiz için endişeliyiz. Dolayısıyla böyle bir dönemde dikkati toplamak ve herhangi bir işi yapmak pek mümkün görünmüyor. Yeni bir şey öğrenmek, daha önce denemediğimiz işlerde bir anda olağanüstü başarılar göstermek ise biraz hayalperest duruyor." 

 

Peki siz, bu süreçte Twitter’ı tatmin edecek şeyler okudunuz, Linkedin’i mutlu edecek skiller edindiniz, Clubhouse'da yeteri kadar ortam yaptınız, Instagram’a layık bir şeyler pişirdiniz mi? (Facebook için mutlaka bir-iki komplo teorisi bulmuşsunuzdur diye düşünüyoruz.)

 

Bir Takım Notlar:

* Gerçek bir insan olup, bazı erkeklerin toplamı hayali bir kişiliktir.

** Gerçek bir insan olup, bazı kadınların toplamı hayali bir kişiliktir.

*** Son derece gerçek bir kişiliktir. 

 

Kapak Fotoğrafı:Onur Hastürk, Matisse'in Odalisque tablosundan esin ile oluşturulan "Odalisque with Red Caftan, 2019" minyatürü.

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.