Savurgan moda anlayışına başkaldırıyla yaklaşan Ian Griffiths, Max Mara’nın 2019 İlkbahar/Yaz koleksiyonunu bu bakış açısı ile kurguluyor. Aynı Max Mara paltosunu giyen 3 nesle rağmen paltoların yıpranmıyor ve demode durmuyor oluşu, Ian’ın defile öncesi objektiflere gururla bahsettiği iki konu.

Max Mara’nın bu kolay kolay yıpranmayan ve zamansız palto modeli kuşkusuz markanın bugünkü kimliğinde katkısı olan Anne Marie Beretta’nın eseri. 80’lerde çizdiği ‘101801’ isimli palto, tıpkı klasik bir Burberry trençkotu gibi ikonik bir Max Mara paltosunu yarattı.

Ian’ın şovu, Yunan mitolojisinde Toprak tanrıçası olan Gaia ilhamını içinde saklıyor. Defileye hâkim olan toprak tonlarındaki renkler de böylece anlam kazanmış oluyor. Bunun yanı sıra Ian, David Attenborough’un “Mavi Gezegen II” belgeselinin de kreasyon hazırlıkları boyunca kendisini etkilediğinden bahsediyor.

Podyum görünümleri, baştan ayağa bronz renge bürünmüş bir palto-pantolon eşleşmesiyle başlıyor ve aynı rengin takım elbise ve başörtüsü versiyonu ile devam ediyor. Görünümler arasına serpiştirilmiş kıyafetler ile aynı renkteki başörtüleri koleksiyonun dikkat çeken bir başka detayı. Gösteride yer alan her görünümün tek renk ve yalın olması ise hepsini daha da giyilebilir bir hale büründürüyor.

Max Mara’nın uzmanlık alanı dış giyim ve kreatif direktörü de bu işi gayet iyi biliyor. 2019 koleksiyonu ise bu bilgiyi estetik bir moda öğretisine çevirerek paltoların çeşitli parçalarla nasıl tamamlanacağına dair bir ders niteliğinde gerçekleşiyor. Tek kollu gömlekler, cepli etekler, vinil üstler başta olmak üzere çeşitli eşleşmeler akışkan bir renk geçişine sadık kalarak sergileniyor.

Vatkalı omuzlar, beli büzgülü etekler, asimetrik drapeler ve bir tarafı açık omuzlarsa koleksiyona 80’lerin katkısını hatırlatan detaylar. Tabi bir de puantiyeli kumaşlar…

Max Mara’nın renk paleti bu sezon, gün doğumundan toprağa karışan bir gardırop vaat ediyor.