Modern Sanatı Anlamanın 10 Basit Yolu

Modern Sanatı Anlamanın 10 Basit Yolu


 

Modern sanatta bizi hem büyüleyen hem de iten bir şeyler var. Ne ile ilgili olduğunu anlamaya çalışırken bile gördüğümüz kompozisyonun altında yatan fikri bulup çıkarmaya veya en soyut eserlerde bile bir şeyleri figüre benzetip “Kuş mu o, acaba burada ressam özgürlüğe mi gönderme yapmış” demekten alıkoyamıyoruz. Hatta bazı kompozisyonlar o kadar vurucu oluyor ki bir yanımız rahatsız hissediyor, ama hissin adı nedir bilemiyoruz. 

 

Modern sanat adı altında akımlarla, manifestolarla ve kavramlarla örülmüş güncel resmi dışlamak artık söz konusu bile değil. Sergi gezmeseniz, müzelere gitmeseniz veya sanat hesaplarını takip etmeseniz bile karşınıza mutlaka bir yerlerde çıkıyor. Anlamanın en iyi metodlarından birisi meşhur ressam ve heykeltraşların eserlerinden yola çıkmak ve aslında modern sanat için sanatı anlamanın sanatçıyı anlamaktan geçtiğini görmek. Neticede sanatçı=dahi ve fikri esere koyan da o. 

 

1- Soyut İzlenimcilik mi Yoksa Boya Kutusu Bulmuş Çocuk mu? 

 

Eğer karalamaların ve çizgilerin boya lekeleri üzerine bindiğini görürseniz, üstelik sanki sanatçı hata yapmış da üzerini sürekli karalamış gibi duruyorsa bu Soyut Ekspresyonizmdir. Yani, daha havalı söylemek isterseniz eleştirmen Clement Greenberg gibi “resimsel soyutlama” da diyebilirsiniz. 1940’ların ortasında Amerika’da ortaya çıkan akımda ressam nesnenin alışıldık temsilinde duygu ve kavramı aramaz da bunu renk ve şekillerle ifade eder. Hem ressam kendi duygu ve izlenimlerini ifade edecek hem de bunu yaparken asla figür kullanmayacak, onun yerine bugün iyi bildiğimiz renk ifadesine başvuracak; yani ortamlarda mavi hüznün rengidir diyerek mavi ağırlıklı bir tablo için "Ressam burada hüznünü ifade etmeye çalışmış" diyebilirsiniz. 

 

Jackson Pollock’s ’No. 5′. Bu eser dünyadaki en pahalı tablo olarak da bilinir, 140 milyon dolara satılmıştı. 

 

 

© sovremennoe-iskusstvo  

Pollock boyaları hunharca israf ederken. İşlerinin bir kısmını burada görebilirsiniz: jacksonpollock.org.

 

2- Kavramsalcılık mı Yoksa Koçtaş Deposu mu? 

 

Eğer bir klozet, birkaç tuğla, içi dışına çıkmış bir berjer ya da benzeri objelerin cam bir bölmede sergilendiğini gördüyseniz bu konseptualizmdir. Yani burada kavram nesnenin içinde gömülüdür, Jeff Koonz, Damien Hirst, Sherrie Levine ve Cindy Sherman’la anılan akımda nesne, dil, zihin ve imge arasındaki bağı sanatçı kurmak ister. Bu yüzden de stil, dil, yazı ve araçlar birbirine girer. Mesela bir eserin asıl olayı sergilenen nesne değildir de altına atılan imzadır.   

 

Joseph Beuys, "Fat Chair"

 

3. Avangard mı Yoksa Görevliler Grev mi Yapıyor? 

 

Aslında avangard birçok üslubu kapsayan geniş bir kavram. Belki buna “buluntu sanat” da denilebilir. Ama ortaya çıkışı bakımından ikisinin de ortak özelliği çöpten bulunmuş nesne. Şöyle ki eğer cansız bir nesne gördüyseniz bir sanat ortamında ve o nesnenin üzerinde, altında herhangi bir açıklama yoksa, nesneye de dokunulmamışsa, sadece adı varsa buna kabaca Avangard, özelde de buluntu sanat (found object) diyebilirsiniz. Bu örnekte sanatçımız Marcel Duchamp gündelik bir objeyi bizim zihnimizdeki kavramı sarsmak ve hatta kendi kavramına bir alan açmak için kullanmış. 

 

 

© whatartdoes  

Marcel Duchamp bir dükkanda (bir rivayete göre de çöp yığınında) bulduğu bu pisuvarı Fountain (çeşme/kaynak) adıyla bir sanat objesine çevirdi. Sonuçta pisuvar 1 milyon dolara satıldı. 

 

 

4- Sürrealizm mi Yoksa Akıl Hastanesi Duvar Resmi mi? 

 

Sürrealizmi aslında iyi tanıyoruz. Nedendir bilinmez en çok repredüksiyonu yapılan akım budur. Halbuki ne iç açıcı manzara resimleri ne soylu portreler vardır sanat tarihinde. Ama illa ki her yerde bir adet objeleri erimiş gibi kaymış, makasla kesilmiş gibi iç içe girmiş bir Dali ya da Joan Miro tablosu bulunur. Sürrealizmin olayı korkutucu ve garip olanı, biçimsel olarak değiştirilmiş olanı resmetmek. Korkunç, garip, değişik, ne olduğu anlaşılan ama formu radyasyona maruz kalmış gibi bozulmuş objeler görüyorsanız o genellikle sürrealist bir eserdir. 

 

© Jacek Yerka  

Jacek Yerka, “Şehir The City is Landing’

 

 

5- Hiper-gerçekçilik mi Yoksa Fotoğrafa Instagram Filtresi mi Atılmış? 

 

Eğer bir tablo size sanatçı sanki üşengeçliğinden bir fotoğrafı almış da internet ozalitçilerinde kanvasa bastırtmış gibi görünüyorsa bu hiper-gerçekçi bir eserdir. Bir tür foto-realizm olarak da adlandırılır. En önemli özelliği gerçekçi olduğu kadar ıslak olmasıdır, genellikle ya suya batmıştır ya da henüz çıkmıştır resimdeki figür. Bir de çoğunlukla kadındır o ıslak kişi. 

 

© Philipp Weber  

 

6- Pop Art mı Dergi Sayfası mı? 

 

Eğer bir sanat eseri size süslü bir dergi sayfasından alınmış gibi geliyorsa, yüzeyin her yerini bütün boşlukları ve kenarları kaplayacak şekilde işgal ediyorsa ve renkler gözlerinizi kamaştıracak kadar parlaksa, çocukluğunuzun çizgi film karşısındaki pazar sabahları apansız aklınıza geliyorsa evet karşınızdaki Pop Art. Daha da netleştirmek isterseniz, size bir ürün satılıyormuş gibi geliyor da ürünün markasını, iletişim yolunu ya da fiyatını net olarak göremiyorsanız ve bir bilboarda bakmıyorsanız “Bu bir pop art” diyebilirsiniz. 

 

 

© sunny-art  

Some famous works by Andy Warhol

 

 

© wikiart   

Roy Lichtenstein, ’In the Car’

 

 

7- Optik Sanat mı Yoksa Yine Sosyal Medyadada Hangi Beyniniz Çalışıyor Testi mi? 

 

Eğer size gördüğünüz tablonun sihirli özellikleri varmış gibi geliyorsa, resim hareket ediyorsa ama gif değilse, gözleriniz baktıkça yorulup kayıyorsa, gördüğünüzle baktığınız farklıymış gibi geliyorsa, rahat olun karşınızda Optik Sanat (kısaca Op Art) var.

 

 

 

8- Konstrüksiyonizm mi Üç Boyutlu Deneme Sorusu mu? 

 

Sınav sistemleri değişip biz eğitimden uzak kaldıkça bazı şeyler soru bankasından mı çıkmış yoksa St. Petersburg Müzesi’nin yeni sergisinden mi ayırt etmek zorlaşıyor. Konstrüksiyonizm cetvelle kesilmiş gibi düzgün sınırları olup derinliği renkle verilmiş şekillerin estetiğidir. Bu bakımdan da gerçekten geometri sorularında kullanılabilir, ama arada temel bir fark var, bunlar renkli olur. Rus Avangardı’nda heykel ve mimariyi besleyen de bir akım olup soyut sanatı başka bir kulvara taşımıştır. 

 

Josef Albers, ’Homage to the Square’

 

 

© allpainters  

A poster by Alexander Rodchenko

 

 

 

9- Performans Sanatı mı Sosyal Deney mi? 

 

Gerçi sosyal deneyle performans sanatı arasında amaçlar ve veri toplama yöntemi dışında büyük bir fark yok. Temelinde sanatçının bedeniyle kurduğu ilişki ve izleyicinin bunu nasıl algılayıp tepki verdiğine duyduğu merak var. Eğer bir sanatçının izleyici önünde garip kıyafetlerle dans ettiğini, kendisine bir yılan sardığını veya size hareket, beden ve doğa ile ilişkiniz konusunda soru sorduruyorsa bu performans sanatıdır. Ama etrafta bazı kağıtlara notlar alan birileri varsa sosyal deneye maruz kalmış olabilirsiniz. 

 

© fashioninstallation  

Tilda Swinton “İmkansız Gardrop” performansında,

 

Joseph Beuys “Coyote: Ben Amerika’yı Seviyorum ve Amerika Beni Seviyor” performansında. 

 

 

10- Enstelasyon mu Yoksa Birileri mi Taşınıyor? 

 

Bazen, özellikle bienallerde Karaköy’ün herhangi bir sokağında cansız mankenleri ellerinde horoz ibriğinden çantalar tutarken veya yanlarında bir eşek bağlı falan görebilirsiniz. Öyle ki metal ayaklı masa üzerindeki bildiğimiz sanayi tipi çay makinesine bile şüpheyle yaklaşır hale gelirsiniz. Ama sakin olun, bunu ayrımanın bir yolu var. Etrafınıza bakın, bir yerlerde mutlaka sanatçı isminin ve eser adının yazılı olduğu beyaz bir kağıt vardır. Yani yol kenarındaki yığınların sanat olduğundan şüphelenirseniz isimli dikdörtgen beyaz kağıt arayabilirsiniz. Ayırca enstelasyonlara aksi belirtilmedikçe -ki belirgin bir biçimde belirtilir- dokunabilir, arasında dolaşabilirsiniz. Yani rahat olun, sanat değilse “Satılık mı bunlar, ben retro meraklısıyım” diye kıvırabilirsiniz. 

 

© artdic  

Ilya Kabakov, ’The Man Who Flew into Space’; the ’Mirror Maze’ in Sydney’s Hyde Park

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.