Malcolm&Marie İrdeliyor: Herkes Kendi Açlığını Mı Giyer Üzerine?

Malcolm&Marie İrdeliyor: Herkes Kendi Açlığını Mı Giyer Üzerine?


Malcolm!

Marie çantada keklik değil.

 

 

Aylardır her mecrada reklamı yapılan, bu yılın enleri arasında gösterilen Malcolm ve Marie filmi sonunda Netflix üzerinden gösterime girdi. Açıkçası yerlere göklere sığdırılamayan Marriage Story faciasından sonra malum platformun bu filmi de gereksiz yere şişirdiğini düşünmedim değil. Fakat adeta Guns N’ Roses’ın Welcome to the Jungle şarkısının filmini çekmişler ya, bilemedim! Aşk var, kavga var, eğlence var, oyun var, intikam var; bildiğin çıfıt çarşısı. Filmin yazarı ve yönetmeni Euphoria’nın da yaratıcılığını yapmış olan Sam Levinson. Bir tiyatro oyunu gerçekliğinde, siyah beyaz çekilen, tek mekanda geçen ama güçlü bir o kadar da gerçekçi diyalogları ile sürükleyiciliğini de kaybetmeyen filmin oyuncuları ise Denzel Washington’ın oğlu John David Washington (Malcolm) ile Zendaya (Marie).

 

İzleyen herkesin bir kere de olsa bir diyaloğa ya da bir sekansa “aaa ben bunu yaşamıştım” tepkisi vereceği kesin. Her ne kadar 2020 yılında dillere pelesenk olmuş o meşhur söz öbeği “toksik bir ilişki” olayının filmin ana konusu olduğu söylense de Malcolm’un Hollywood ve sinema endüstrisine karşı eleştirileri sektörün ırkçı ve yanlı politikasına da ışık tutması bizi güncel başka sorunlar hakkında da düşünmeye sevk ediyor. Zaten Levinson verdiği bir röportajda, eski siyah beyaz filmlerin beyaz oyunculardan oluştuğuna, Afro-Amerikan oyuncuların sektörde fırsat bulmaya başlamasıyla da siyah beyaz filmlerin eskisi gibi revaçta olmadığına dikkat çekiyor. Bu yüzdendir ki siyah beyaz film çekmek hem zamansızlığa vurgu yapmak hem de algıları şaşırtmak için özellikle tercih edilmiş. Ayrıca Levinson ve filmin görüntü yönetmeni Marcell Rev’e La Notte, The Servant, Who is Afraid of Virginia Woolf gibi birçok film referans noktası olmuş.

 

Filmin konusuna gelecek olursak Malcolm yıllardır kendisini tatmin etmeyen türlü komedilere espri yazan biridir. Çünkü hayali ünlü bir film yönetmeni olmak ve başarısını herkese kanıtlamaktır. Bunun için üstüne basıp geçmeyeceği hiçbir kural, kaide yok. Gün gelir bu hayaline ulaşır. Kişisel yönü ağır basan bir film yönetmiş, film izleyici ve eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanmıştır. Bir yandan siyahi bir yönetmen olarak yaptığı her işin önce bu çerçeveden bakılmasından yakınmaktadır. Bir yandan da aldığı harika tepkiler ve övgü dolu sözler nedeniyle coşkusu doruklardadır. Gala gecesinde tabiri caizse tavla arkadaşından çaycısına kadar herkese teşekkür etmiş ama en çok kahrını çeken, O’nu hep destekleyen ve kusurlarını tolere eden sevgilisi Marie’yi atlamıştır. Haklı olarak bu duruma çok içerleyen Marie, eve döndükleri vakit bir tabak makarna etrafında başlayan kavga ile eteğindeki taşları dökmeye başlar. Buna karşılık egosu tavan yapmış Malcolm ise bir anda geçmişi masaya yatırır. Aslında Marie’nin asıl derdi de ona teşekkür edilmemesi ya da Malcolm’un film yapması, başarılı olması değil. O’nu yaralayan Malcolm’un süregelen narsist, kibirli ve egoist davranışları. Zaten bu davranışlar kimin haklı kimin haksız olduğunu düşünmenizi engelliyor. O kadar efsane bir narsist ki asla eleştirilere katlanamıyor, kusuru kendinde aramıyor, hiçbir hatayı kabul etmiyor. Dünyadaki her şeyin onun hisleri ve arzularını tatmin etmek için yapıldığını sanan ve sevmeyi bilmeyen bir tip. Yüzünüz ekşidi mi? Üzgünüm ama dahası var.
 

 

Yeri geldiğinde yerlere göklere sığdıramadığı, akıl danıştığı, içten içe hayranlık duyduğu sevgilisini acımasızca yerin dibine sokması karşısında insanın nutku tutuluyor. Duygularını ve hislerini aşağılıyor, geçmişini yüzüne çarpıyor, geçmişte yaşadığı travmalardan gelen güçsüzlüğünü ve kırılganlığını ona karşı argüman olarak kullanıyor. Adeta çamları deviriyor. Hani Marie’nin saldırgan olmasını bekliyorsunuz ama sadece Malcolm sesi yüksek çıkanın haklı olduğu sanrısıyla sürekli bağırıyor. Bu da söylenilmez denilen yerde Marie’nin yumuşak karnına ölümcül darbeyi indiriyor. Marie, filmde anlatılan bağımlının kendisi olduğunu iddia ettiği sahneden sonra Malcolm iyi bir halt yemiş gibi filmdeki karakterin bütün eski sevgililerinden bir parça taşıdığını anlatıyor. Al sana plot twist! Sonunda Marie’ye kısmen suçlu hissettirmeyi başarsa da, bu mesele burada kapanmıyor elbette.

 

Bir yerde Marie’nin oyuncu olduğunu öğreniyoruz ve filmde rolü neden kendisine vermediği sorusuyla başlayan bir tartışmanın daha içinde buluyoruz kendimizi. Malcolm rolü almak için yeterince çaba göstermediğini iddia etse de Marie’nin oyunculuğunun kendi zafer gecesini gölgede bırakmasından “korktuğunu” satır aralarında okuyoruz. Hoş sevgilisini oynatmak zorunda da değil ama hiç değilse oyunculuğuna laf etme. Eleştirmek olsun da! Ama n’oluyor, tam bu tartışmanın ardından Marie’nin harika bıçak sahnesiyle devleşiyor. Rol içinde rol yaptığı sahnede hem bizi hem de Malcolm’ı bunun gerçek olduğuna inandırmayı başarıyor. Malcolm’un haksız argümanı elinde patlıyor. Malcolm'un galada yaptığı konuşmada kendisine teşekkür etmemesini de, büyük oranda kendi hayatından esinlenen hikayeyi en iyi kendisinin oynayabileceğini göremeyerek rolü kendisine vermemesini de bu cümleyle özetliyor Marie: "Bir insanın seni sevdiğini, hep yanında olduğunu anlayınca bir daha onu hiç düşünmüyorsun. Ancak birini kaybetmek üzereysen ona dikkat ediyorsun."

 

 

Yıllarca biriken ve bastırılan duygular gün gelir tek bir olayla ortaya dökülür. Şaşılacak şey değil çünkü kalp kırgınlıkları, öfke, aşağılanma, yetersizlik duygusu arşa kadar yol olmuştur. Bir noktadan sonra sadece içindekileri kusma ihtiyacı hissedersin. Susturmak istemezsin kendini. En affetmeye yakın olduğun yerde en acımasız kelimeleri hatırlar ve tekrar istemsizce saldırmaya, can yakmaya başlarsın. Her tür ilişkide hemen hemen böyledir. Nedir seni tutan diye sorarsın; sevgi mi bağımlılık mı yoksa korkaklık mı? Bazen cevabı da yoktur bunun, sadece devam edersin ta ki tamamen tükenene kadar. 
 

Bence bu bir toksik ilişki bükücü ya da ne senle ne de sensiz filmi değil, hele öve öve bitiremeyeceğimiz bir aşk filmi hiç değil. Olsa olsa hadi gel eteğimizdeki taşları dökelim, cesaretin varsa yüzleşelim ve yolumuza devam edelim filmi olurdu çünkü kusurlu da olsa belli ki birbirlerini seviyorlar ve bırakıp gidecek kadar da özgür değiller. Zaten ayrılık hiç konuşulmadı. Birbirlerinden vazgeçecek olsalar en iyi ihtimalle sabah uyandıklarında Marie evi terk etmiş olurdu ve Malcolm da hiç paniğe kapılmazdı. Filmin sonunda Malcolm her ne kadar üste çıkmaya çabalasa da aynadan yansıyan kusurlu görüntüsünü kabul ediyor, hatalarını anlıyor ve Marie’nin kıymetini bileceğine dair göz kırpıyor gibi. Tabii huylu huyundan vazgeçer mi bilinmez. Ne de olsa herkes kendi açlığını üzerine giyer. 

 

Filmin çalma listesi şurada sizi bekler.

Yok bu beni kesmez, şarkıların hangi sahnede çaldığını da merak ediyorum derseniz, detaylı liste bir tık ötenizde.

 

 

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.