Bir Şarkı Asla Yalnızca Bir Şarkı Değildir

Bir Şarkı Asla Yalnızca Bir Şarkı Değildir


Kendilerini “universal storytelling” ifadesiyle tanımlayan bir grup: Geeva Flava.

 

Hikaye anlatmakla müzikleri arasında gözle görülür (dinleyip duyulur) cinsten bir bağ var sanki. İnişli çıkışlı uzunca parçalarıyla sizi sokak sokak dolandırıyor-gezdiriyor; bazen karşınıza o çok sevdiğiniz arkadaşınızı, bazen adını hatırlayamadığınız eski bir tanıdığı, bazen gözlerinizi kaçırdığınız birini çıkarıyorlar. Parçanın yavaşlayıp es veren noktasında neyle karşılaşacağınızı merak ediyorsunuz, bir yandan da alttan alttan gelen yeni ritme aşina olduğunuzu hissediyorsunuz (Aaa, evet.). Tam aksine, ortada bir yabancılaşma mı var? Çekici geliyor. Evet, eşlik ettiğimiz hikayelerden de biliyoruz bu hisleri. Ya da her gün baştan yazdığımız? Bazı sabahlar tartışmaya açtığımız. Var yani bir "universal storytelling" durumu.

 

2014 yılında kurulan grup, 2016 yılında kendi adını taşıyan ilk albümünü yayınlıyor. Müziklerinden önce isimlerini tanıyoruz: geeva “yaşayan bir şey” anlamına geliyor. Bu bir nevi “davet". Yaşadığına ve devam ettiğine inandığımız bir şeylere... Tarzını jazz fusion olarak nitelendirebileceğimiz Geeva Flava; jazz müziğin akışkan, geçişken bir o kadar da karakteristik imkanlarını sonuna kadar kullanıyor. Aralarda bizimle konuşuyor, yorulunca biraz duruyor, ardından yine başka ritimlerin peşine düşüyor. Hayatın içindeki o ritimsizliğin ritmini ölçüyor. Günlük kelimeler duyuyoruz, bazen kurallı sıralı cümleler:" Savunmasında şöyle diyordu hakime, yüzüme bir ayna yerleştirin, tanıyın beni. Islak bir Fransız gecesi. Güneşli bir Cezayir sabahıydı. Anne baksana ben Leyla oluverdim." Ardından müziklerini mekansal deneyimle pekiştiren, güçlendiren ‘’Sürmekan’’ adlı bir proje yapıyorlar. “Dereboyu” ve “Humble Jungle” adında iki parçayla tanışıyoruz. Ortaköy Dereboyu-Beşiktaş hattında bir canlı müzik kaydı. Otobüs durağında, basket sahasında, sarı taksiler eşliğinde. Diğer kayıtta arkadaş ortamlarını hatırlıyoruz, kimileri çalıyor kimileri kafasıyla eşlik ediyor, kimileri yalnızca oturmuş izliyor. Mekansal deneyim demiş olsak da, ön eki Fransızcadan ödünç alarak, ‘’sürmekan’’ yani ‘’mekan üstü’’ bir durumun mevcut olduğunu eklemek yerinde olacak.

 

 

Davetkar grubumuz 2018’de Botanik #1 adlı bir albümle yolculuğuna devam ediyor. Devamında 2019 senesinde Kinetik #2 adlı albümlerini çıkarıyorlar. Dinleyerek tarzlarının yaşayan bir şey olduğuna ikna olmuşken bir anda yaşayan bir şey’e şahit oluyoruz: ‘’Tavşantepe Metrosu’’. Çalgılı çengili, neşeli epey de ilginç ve sinematografik şahitlik. Karşılaştığımız sahneye hemen alışmış, eğlencenin ortasına düşmüşken hızlıca kaçmalı kovalamalı bir şeyler yaşanıyor, müzik hızlanıyor, yavaşlıyor; o bildiğimiz şehre karışıyor, metronun merdivenlerine ulaşınca tanıdıklaşıyor. Bu kompozisyon bütünüyle tanıdık sanki.

 

 

Biz bunları hissederken jazz ile yaptığı girişi folk müzik ve rock esintileriyle besliyor Geeva Flava. Aynı albümde bir başka parçada Zeki Müren’den kayıtlara rastlıyoruz. Geeva Flava’nın sesini en son 2020’de çıkardığı Telve adlı single ile duyduk. Şimdi ise 12 Şubat’ta çıkacak yeni teklileri Hadal için 12 Şubat Cuma’yı bekliyoruz. Yarattığı eklektik tarzdan hoşlananlar bu parçadan aldığı rock esintileri ile ‘’yaşayan bir şey’’in sınırlarında gezmeyi sevecektir. ‘’O jazz’lar blues’lar mahvediyor beni yaa’’ çizgisindeyim diyenlere dahi, bir fırsat verin, yaşayan bir şeyler var deriz.

 

 

 

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.