Bağımsızlık Yapan Tiyatrolar Tarihçesi

Bağımsızlık Yapan Tiyatrolar Tarihçesi


Çağdaş sanatlar Türkiye’de hep kırılgan bir alan oldu. Ne zaman bir darbe olsa önce tiyatrolar kapandı, sonra tiyatrocular hapse atıldı. Bir oyunun sahnelenmesinin ne kadar maliyetli bir iş olduğu düşünülünce devlet desteği olmadan ayakta kalması hep zor oldu tiyatroların. Devlet desteği demek de devletin bu alanda söz sahibi olması demek, atanmış bir memur ile her an oyunlara müdahale edilmesi demek. Öte yandan Türkiye gibi geç modernleşmiş topluluklarda etkili olan akademizm tiyatro için de geçerliydi her zaman. Akademizm deyince havalı bir ibare gibi duruyor; aslında kastedilen şu: belli bir okulun sıkı sıkıya bağlı olduğu ekolün dışına çıkamamak, öğrencilerin o okulun takip ettiği akım neyse o türden üretimler yapmaya zorlanması. Annemizin pilava soğuk su katılmaz diyerek bizi mutfaktan kovmasına benzetilebilir bu durum. İhtimaldir ki tiyatro sahnelerinde o sahnenin kurucusu olan “hoca”nın da bir tür akademizmi var. Ne yazık ki alternatif işlere her alanda biraz kapalı bir toplumuz, ancak bu görsel ve performatif sanatlar gibi kişisel yaratıcılığa ve üretkenliğe dayalı alanlarda daha can yakıcı ve aynı zamanda görünür oluyor. 

Mini Bağımsız Tiyatrolar Tarihçesi 

Bağımsız tiyatrolar da 60’lı yılların sanat merkezi Beyoğlu’nda kendi sahnelerini talep eden oyuncular ve yönetmenler tarafından kuruldu genellikle. Zamanla ara sokaklara, bodrum katlarına çekilen bu tiyatrolar 90’ların sonundan itibaren yeniden canlanmaya başladı. 90’ların sanatına hakim olan sorgulayıcı ve isyankar hava ve Batı tiyatrolarındaki deneysel işler muhtemelen yeni bir mecra arayışına yol açtı. Ardından devlet tarafından sübvanse edilen sahnelerin 2000’li yıllarda konservatuarda mezun olan öğrenciler için yeterli sayıda olmaması da bağımsız toplulukların artmasını sağladı. Bu gençler aslında kendilerine yeni bir kurum yaratarak her alanda şikayetçi olduğumuz “uzun vadeli projelerin bir türlü gerçekleşmemesi” meselesini kendi dinamikleriyle çözüyorlar. Bu kendi seyir alanlarını yaratmış Tiyatro topluluklarının en devrimci tarafı oyunları kadar alternatif bir mekan üretmeleri oldu. Eski bilardo salonları, depo ve imalathaneler, yani şehrin “yeraltı” mekanları az kapasiteli tiyatrolara dönüştü. Bu dönüşüm tıpkı Avrupa tiyatrolarının sokaklarda elde ettiği gibi bir dönüşüm sağladı hem izleyici hem oyuncu açısından. Sahnelenen oyunun seyircinin monokl kullanmadan, kullanmaya gerek kalmadan görebileceği mesafede olması, oyuncuların da seyircilerin her tepkilerini daha yakından hissetmesini sağladı ve belki de “katılımcı izleyici”nin başka bir formu bu sahnelerde yaşandı.

Kültür-sanat faaliyetlerinde oyuncu sayısı, sahne tasarımı ve kostümlerdeki (belki de zorunlu) minimalizm de yeni bir algının oluşmasını sağladı Türkiyeli izleyici için. Yönetmenler ve oyuncular kısıtlı imkanlardan doğan zorunlulukları yaratıcılıklarıyla konvansiyonel olmayan işlere dönüştürmeyi başarıyor çünkü. Ve biz izleyiciler de sahnelerde duymaya pek alışık olmadığımız konuları düşünmeye zorlanıyoruz; göç, azınlıklar, ötekileştirme, kentleşme ve yabancılık, cinsel ayrımcılık gibi. Ana akım medya organları tarafından vasata mahkum edilen izleyicinin zihni belki bir tür dönüşüm yaşıyor. 

Peki 90’larda Kurulan Bağımsız Topluluklar Şimdi Nerede?  

90’ların sonunda kurulan Krek şimdiki İstanbul’un (Zorlu’ya) “alternatif” sahnelerinden Uniq Hall Sahne’de “Dünyada Karşılaşmış Gibi” oyunuyla yer alıyor. Yazar-yönetmen Berkun Oya ve prodüktör Nisan Göknel’in 1999’da kurduğu topluluk ilk oyunları Adamlar ve Op’la Zo’nun Dramı çok ilgi gördü ve çeşitli ödüller kazandı. Tiyatro için tasarlanmamış olan Maya ve Dulcinea’da sahnelenen oyunlar Avni Dilligil Tiyatro Ödülleri'nde 'Umut Vaat Eden Topluluk Ödülü'nü kucaklamıştı. Santral İstanbul sahnesinde farklı yöntemleri kullanarak sahneledikleri “Güzel Şeyler Bizim Tarafta” adlı oyun da medyada genişçe yer almıştı. 

Tiyatrooyunevi 96’da kurulan belki de en multidisipliner tiyatrolardan birisiydi. Taner Birsel, Mahir Günşiray gibi oyunculara dramaturg Çetin Sarıkartal, sanatçı Selim Birsel ve Claude Lenon’a müzisyen Turgay Erdener eşlik ediyordu. Grup kuruluşundan bugüne kadar Sofokles’in Antigones’i gibi tiyatro klasiklerinden Hasan Ali Topbaş’ın Yalnızlıklar’ına farklı anlatımda oyunlar sergilediler. Sürekli eklenen farklı oyuncularla yoluna devam eden topluluk en son “Son Bir Kez” adlı yedi yazarlı yedi yönetmenli radikal bir kolaj denemesi yaptı. 

İkincikat ünlü Barcelona Kafe’nin sokağındaki bir apartmanın ikinci katından Karaköy Perşembe Pazarı’ndaki adreslerine taşındı. Alternatif olmanın bir hakkı varsa eğer sonuna kadar veren topluluklardan birisi olan ikincikat  in-your-face tiyatro deyince ilk akla gelen isimlerden birisi. Sami Berat Marçalı’nın yönettiği Bazı Sesler, Disosya, Korku Tüneli gibi oyunların yanı sıra yazdığı Limonata, Yalnızlar Kulübü ve Sürprizoyunları ile de başarılı bir tiyatrocu olduğunu kanıtlamış bir isim. 

Kumbaracı50, Altıdan Sonra Tiyatro tarafından İstanbul’un sanatseverlerine yokuşu sevdiren tiyatro olarak 2009’da sahnesini açmıştı. Şimdiki adını Tünel’deki Kumbaracı Yokuşu’ndan alan sahne çeşitli sanat disiplinleri için hem bir gösteri hem de üretim alanı olarak tasarlandı. Hem tiyatro festivallerinin mutlak mekanlarından birisi hem de Vedat Sakman gibi müzisyenler için bir oda konseri mekanı olarak da hizmet veren sahnenin kurucusu Gülhan Kadim gişeye bağımlı olmadan, sansür ya da otosansür uygulamadan istediği oyunu oynayabilmenin değerine inanan bir sanatçı.

Tabii ki Türkiye’de devlet ya da belediye çatısı altında olmadan sanat yapan topluluklar bunlarla sınır değil, ODTÜ oyuncuları, İTÜ oyuncuları, Tiyatro Boğaziçi, ÖKM Sahnesi gibi üniversite öğrencisi ya da mezunu tiyatrocu klasik ve çağdaş metinleri sahnelere taşıyor. Bu tiyatroların sahnelerimiz için getirdiği tazelik, in-your-face tiyatrosu değil sadece, özgün metinlerin yazılıp üretilmesine olanak sağlaması. Krek’in Bomba’sını izleyenlerin bir daha unutabilmesi mümkün değildir mesela. Tiyatro üretimi de senaryosuyla, kostümü ve dekoruyla bir bütün, bağımsız tiyatrolar da bu bakımdan gerçekten bağımsız oldukları sürece yaşayabilirler. 

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.