Post-Kolonyal Feminizm Bizi Nereye Getirdi?

Post-Kolonyal Feminizm Bizi Nereye Getirdi?


 

Avrupa-Amerika’nın gözünde Doğu’daki kadınlar genellikle dini ve ataerkil yapıların kurbanları olarak kurtarılacak durumdadır, durum o kadar çaresizdir ki bu kadınlar kendi vaziyetinin dahi bilincinde değildir. Eşitlik, haklar, sekülerizm gibi uygarlık nimetlerinin hasretiyle yanıp tutuşurken Avrupa-Amerika kültürünün hemen her şeyine gıptayla bakarlar, ah bir özgürleşseler başlarındaki örtüyü de çıkarıp atarlar ama işte kader onları coğrafyaya mahkum etmiştir. 

 

 

Post-kolonyal feminizm sömürgeciliğin bu tutumuna bir tepki olarak doğdu ve Batılı feministler kızkardeşlik kavramına vurgu yaparken Batının kolonyal süreçte ürettiği hiyerarşik değerlere karşı çıkmış oldular. Bir açıdan ama. Bu açıya bakmadan post kolonyal feminizm olarak adlandırılan akıma ve iddialarına göz atalım istedik. Post-kolonyal olarak adlandırılan feminizm öncelikle hegomonik ilişkilere karşı durmak iddiasındadır. Çünkü genel geçer düşüncede gündelik hayatta karşılaşılan baskıcı formları evrenselleştirme ve millet, etnik köken ya din gibi farklı kültürlerden gelen kadınların deneyimlerini yok sayma gibi güçlü bir eğilim var. Halbuki güzel mavi kürenin farklı uçlarında sırf kadın olmaktan kaynaklanan farklı durumlar var ve bunlar başka başka meselelerle ilgilenmeyi gerektiriyor. 

 

Postkolonyal feminizmin bize hatırlattığı şey eşitlik kavramının beyaz orta sınıf bir Amerikalı kadın ile İran’daki Müslüman bir kadınla birebir aynı şeye tekabül etmediğidir. Amerikalı bir kadın eşitlik noktasında ücret uçumu, ev içi ücretsiz emek ya da pornografinin insan hakları ihlali olması gibi konulara vurgularken bu kavramlar Müslüman kadınlar için pek kullanışlı olmuyor. Bu nedenle postkolonyal feminizm Batı’nın ötesine uzanarak, sorunları sosyal, politik ve tarihsel bağlamıyla ele alarak cinsler arası eşitlik meselesine odaklanır. 

 

Tarihteki emperyal süreçlerin sonunda bir aşama olarak görülen özgürleşme hareketi kadınlara verilen hakların dikey bir yol izlemesine ya da verilen alanın dışında kalan taleplerin sessizleştirilmesine, bastırılmasına yol açtı. Bu noktada Hindistan gibi emperyal iktidar ağları derinden örülmüş devletlerde yaşanan çatışmalara da dikkat çekmek için özgür bir alan sağlar postkolonyal kuram. Neticede Doğulu ülkelerde kadınların maruz kaldığı şiddetli sömürü global kapitalizmin yarattığı koşullarla da desteklendiğinden, üzerine tartışılacak meseleler katlanarak çoğalıyor. Dışarıda çalışması, para kazanması gereken kadın en basitinden ev içi emeği tek başına sırtlanıyor veya şiddete uğruyor ya da medeni haklarını kullanmak istediğinde öldürülüyor. 

 

 

Beyaz kurtarıcı kompleksi olarak adlandırılan bir durum var, bazı Avrupalı ve Amerikalı feministlerin sıkı sıkıya tutundukları emperyalizm savunusunun bir uzantısı bu aslında. Ne yazık ki sadece Doğu’nun kadınlarına değil, Afrika’nın çocuklarına ya da Orta Doğu’nun gençlerine de aynı bakışa sahipler (ve bizdeki bazı kadınlarla ne çok ortak özellikleri var); barbarları eğitmek, işe yaramayan yerel diler yerine uluslarası değeri olan İngilizce’yi öğretmek, kadınların kendilerini toplumsal olarak konumlandırdıkları yeri yasalarla değiştirmeye çalışmak gibi zevkli uğraşları var (İrlandalı bir kadının İran'da sokakta kafeste satılan tavuklara verdiği canhıraş tepkiyi hatırlayalım ve bir daha gülelim). Başka bir bakıştan halbuki, bu talepler (eğitim, eşitlik gibi) tabandan yükseldiğinde duyulabilecek sesler, beyaz bir kurtacının sesi ancak bir mesafeden bize ulaşıyor. 

 

Buraya kadar, teorik olarak doğru bir noktadayız sanki değil mi? Ancak gerçeklikle teorinin hiç uyuşmadığı o malum yerde olduğumuzu da hissediyor gibiyiz. Nedir bu postkolonyal feminizm ve küresel bir kızkardeşlik teorisinin sesi batıdan yükseliyorsa mümkün müdür? Bir bakıma sorumuz şu; Üçüncü Dünya kadınlarının da yer aldığı bir Feminist Uluslararası İlişkiler Kuramı mümkün mü? Çünkü bütün kadınlar ortak deneyimlere hatta deneyimlerine ortak bakış açısına dahi sahip değil. Kızkardeş olabilmemizin temel koşulu karşı çıkmaksa, karşı çıkmadığı halde baskıya maruz kalan kadınlara ne diyeceğiz? Biz de mi beyaz kurtarıcı sendromuna tutulduk? Yoksa, karşı çıkmadığı halde patriarkanın keyifli çarklarında takılan kadınlar için yine bir kurtarıcı rolüne bürünmemiz gerekir, halbuki herkes gerçekten kurtarılmak istemiyor. 

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.