Personamız Karantinada

Personamız Karantinada


 

Bugüne kadar sosyal medyanın itinayla ortaya çıkardığı bir sürü yalanımız oldu. Uyuyorum dedik, birilerini likelarken yakalandık, telefonum şarjdaydı dedik, story görüntüledik. Kendimizi ve benliğimizi kurgulayabildiğimiz bir alanda benliğimizin defolarıyla yüzleşiyoruz. Her çıkan pürüzsüz filtreyle, kolaylaşan fotoşopla ürettiğimiz alternatif benlikler ile kendimizi yeniden ve yeniden “sunuyoruz”. Sunum dünyasında, kendimize maskeler üretiyoruz ve bu da aslında normal. Çünkü sosyal hayat, başından beri bir maske işiydi, person (kişi) sözcüğünün ilk kullanılmaya başlandığı, birey olmanın toplumsal bir statü ve yasal karşılığı olan bir konum olduğu Roma’da, persona aynı zamanda maske demekti. Yani tiyatroda roller için kullanılan maskelerden birisi. Bir kişi iseniz, personanız varsa, sosyal hayatta takmanız gereken maskeler, yani üstlendiğiniz görevlere karşılık büründüğünüz roller var demek aslında. Giyim kuşam da bu rollerin en büyük göstereni bugün, ne giydiğimiz, nasıl giydiğimiz, nasıl taşıdığımız hiç istemediğimiz bir şekilde üzerimize stigmalar yapıştırıyor. Ne kadar aksine çabalarsak çabalayalım, istisna olmaktan kurtulamıyoruz. Çünkü rol ve giysi, giysi ve ait olunan kültürel sınıflar birbirine girmiş durumda. Adeta rolü belirleyen giysiye dönüşüyor. Ve asıl eğlenceli olan, üzerimize zevkle giydiğimiz rollerin yanında nefret ederek giydiğimiz rolleri de ayıla bayıla benimsemiş olmamız. Sahilde koşarken sırıttığımız bir poz gibi; tepemize güneş geçmiş, ayağımıza taş batmış, gözümüze kum kaçmış ama gülümseyerek keyif aldığımızı kayıtlara geçirecek ve gelecekte de bize kanıt olacak bir fotoğraf çektiriyoruz. Neden?

 

Ne kadar aksine çabalarsak çabalayalım, istisna olmaktan kurtulamıyoruz. Çünkü rol ve giysi, giysi ve ait olunan kültürel sınıflar birbirine girmiş durumda. Adeta rolü belirleyen giysiye dönüşüyor.

 

Bu sorunun bir cevabı yok. Yaşanan anın gerçekliğinden benliğimize verdiğimiz değere farklı kişiler için farklı sebepleri olabilir. Farklı sonuçlara da götürebilir bu sebepler bizi. Eğlenceli yalanlarımız gibi. Sosyal medyanın kişiliğimizi sunmada İmparatorluk Roma’sından ya da Yuan Hanedanlığı Çin’inden daha fazla imkan ve özgürlük sağladığı önemli bir gerçek. Kendinizi biraz teknik destekle istediğiniz insan gibi sunabilir, hatta psikolog olduğunuzu bile iddia edebilirsiniz. Başınıza da çoğunlukla bir şey gelmez. Bu yalanları bir kartela gibi düşünebiliriz, az veya çok, geniş bir spektrumda kendimizi sunduğumuz bir alanda gerçeği çarpıtırız. Çünkü bu, eğlenceli de bir oyundur, kendimizi sunma oyunu. Kendimizi yeniden var etme, olmadığımız/olmak istediğimiz benlikleri ortaya koyma oyunu. Bu, belki de kulağa geldiği kadar kötü bir şey bile değildir.

 

“Günlük Yaşamdan Benliğin Sunumu” adlı kitabında şöyle bir belirleme yapıyor zamanımızın güçlü düşünürlerinden Erving Goffman;

 

“Eğer olduğumuzdan daha iyi gibi görünmeye hiç çalışmasaydık, nasıl gelişebilir ya da "kendimizi dıştan içe doğru eğitebilirdik? Dünyaya daha iyi veya idealize edilmiş yönümüzü gösterme dürtümüz çok çeşitli meslekler ya da sınıflar aracılığıyla kendine örgütlü bir ifade bulur; bu meslek ya da sınıfların her biri kendine ait, üyelerince (çoğunlukla) farkında olmadan benimsenen, ama dünyanın geri kalanının saflığından yararlanan bir komplo gibi işleyen bir argoya veya duruşa sahiptir. Yalnızca teoloji ve iyilikseverliğin değil, aynı zamanda hukuk, tıp, öğretmenlik, hatta bilimin de -belki de şu sıralar özellikle bilimin, çünkü belli bir meziyet ne kadar kabul görüyor ve beğeniliyorsa, ona sahip olmayanlar tarafından benimsenmesi de o denli muhtemeldir- bir argosu vardır.”

 

 

Bu benimseme, ödünç alma ve kendimize mal etme sürecinde ilginç davranışlar sergiliyoruz. Bunlardan ilki giyinmekle alakalı. Daha iyi bir gelir seviyesini ima edecek kadar imitasyon giyinmekten veya sürekli moda giyinme arzusundan değil, ne için, hangi sosyal rol için giyindiğimiz algısına dair bir soru işaretini meydana çıkardı yaşadığımız karantina. “Ben sadece kendim için giyiniyorum”. Bu cümle giyinmenin birilerine ilişkin, onların beğeni veya algılarıyla şekillenen bir tercih değil, kişinin tamamen kendi zevkini yansıtan, ne karşı cinsi ne de hemcinslerini hedeflemeyen bir seçim süreci olduğunu ifade ediyordu.

 

 

-“Kendim için giyiniyorum, beğenip beğenmemeniz umurumda değil. Oynamam gereken toplumsal rol, üzerime giyindiğim persona bana kendim için giyinme alanı sağlıyor, gerisinden size ne kardeşim? Ve şimdi karantinamda kendimle (ve belki benimle aynı talihsizliği yaşayan ailemle) baş başa kaldım, ne giyineceğimi bilemiyorum. Aynada mı kendimi kendime sunsam da en son aldığım ve mevsimi geçmeden giymek için yanıp tutuştuğum kazağımı giysem? Yoksa dursam da seneye yeni bir kazakmış gibi yeniden kendim için giyinsem?”

 

Şimdi personalarımızın karantina altındayken sosyal medyada kurduğumuz benlik için bile giyinecek hali kalmadı galiba. Veya kendim için giyiniyorum yalanı tamamen çöktü. Instagram iki dirhem bir çekirdek atılan storylerle, Twitter ise pijamaları kaç gündür çıkarmadığını sayamayan insanlarla dolu. Bir yandan da bu karantinanın asıl kahramanları var, pijamalı selfie atıp story çekenler… Bu pijamalı kahramanlarımızın bize ispatladığı anlattığı büyük yalan: “Ben sadece kendim için giyiniyorum”.

 

 

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.