Parisienne Hissettiren, Vizesiz Fransa'ya Götüren Yazı

Parisienne Hissettiren, Vizesiz Fransa'ya Götüren Yazı


Frankofon gibi hissetmenizi, adeta Edith Piaf ile uzaktan hasımlığınız varmışçasına havaya girmenizi sağlayacak bir liste ile karşınızdayım. Voila! 

 


Aşağıda listelediğim maddeleri uygulayarak “Parisienne” hissederken, Champs-Élysées caddesinin doğru yazımını bilmenin huzurunu yaşayacaksınız. Kendim denedim, onaylıyorum. Kadıköy’de içimden “Bonjour, salut!” diye haykırdım; gördüğüm her kediye köpeğe. Şimdi maskeniz de var, kimse görmeden konuşabilirsiniz. Aman ne işime yarayacak ki bu, gerçeği ben biliyorum; Anadolu çocuğuyuz biz demeyin. Bırakın dostlar alışverişte görsün. Bir tane hayatımız var, bari olmak istediğimiz şekilde yaşayalım. Fransızca bir atasözü ile de taçlandırayım burayı: “La vie est trop courte pour boire du mauvais vin.” Yani diyor ki, "Amaan, hayat kötü şarap içmek için bile çok kısa"

 

 

  • ⦁    Fransa menşeili bir tv ya da radyo kanalını takip edin. Europe ve France Info  yaygın radyo kanallarındandır. Televizyonda da, Mezzo’yu geçip Fashion Tv’den sola dönünce France 24 karşınıza çıkacaktır. Bunları takip ederken espri yapılırsa abartılı olmayacak şekilde gülün. İlahi Suzanne, sen de hep böyle sarkastik espriler yaparsın şeklinde espriyi derinlemesine anladığınızı belli edebilirsiniz. 
  • ⦁    Toplu taşıma araçlarında, elinizde Fransızca bir yayın bulundurun. Canım en kötü resimlerine bakarsınız ama bunu sadece siz bileceksiniz. Bir daha hiç görmeyeceğiniz bir topluluk, sizi Fransızca bilen biri olarak görsün, havanız yeter. Telefon zil sesinizi veya alarm sesinizi de değiştirerek oraları hatırlatan bir şarkıyla güne başlayın. Bu şekilde uyanmak sizi havaya sokacaktır. Atansiyon! Sabahlık kullanmayı unutmayın. Yataktan çıkarken hemen üstünüze geçiriverin. İçinizden üç kere: bonjour, bonjour, bonjour diyerek güne başlayın. Önce sizin inanmanız lazım. Sosyal medyada da fransızca haber kanallarını ve sayfaları takip edin. İlk başta muhakkak haberleri yanlış anlayacaksınız. (Macron’un öldüğünü sandığım o güne selam olsun.) 
  • ⦁    Öğrendiğiniz kelimeleri yavaş yavaş günlük hayatınızda kullanın. Fransızca öğrenme sürecindeyseniz, öyle hemen heyecana kapılıp ben biliyorum demeyin eşe dosta. Çünkü yine deneyimlere dayanarak bir acımı paylaşmış olayım: sizden sürekli duydukları şarkı sözleri gibi şeyleri çevirmenizi isterler. Riske girip de Burhan Altıntop gibi çırpınmaya ve “kesköselerde” boğulmaya gerek yok. Ne kadar bildiğiniz insanların hayal gücüne kalsın. Siz biliyormuş konforunda devam edin. 
  • ⦁    Mutlaka Fransızca şarkılar dinleyin. Özellikle yolda yürürken kendinizi, Kezban Paris’te gibi değil de “Paris, je t’aime (2006)” filminde bir karaktermişçesine havalı adımlarla ilerlerken bulacaksınız. Yanınızda oturan Mehmet amca, gözünüze Mösyö Jean Pierre olarak görünecek. Unutmayın, önce siz inanmalısınız. 
  • ⦁    Telefon arka planınıza veya odanızın bir köşesine asla ama asla Eyfel Kulesi görseli iliştirmeyin. Biliyorsunuz ki o görsel Behlül'ün odasıyla son buldu artık. Hem gerçek bir Parisienne o teneke parçasını asla bir sanat eseri olarak görmez ve ondan hoşlanmaz. İlla oralara ait bir görüntü olsun da hasretim dinsin diyecek olursanız da birkaç önerim var. Monet bahçesine, Sacré-cœur Bazilikasına ve Montmartre bölgesine ait harika görseller bulabilirsiniz veya Köprü Üstü Aşıkları filminden bir görsel olabilir. 
  • ⦁    Herhangi bir sanat eseri zarar görür veya tahribata uğrarsa kara yaslara boğulun. Notre Dame Katedrali’nin başına gelen korkunç olaydan sonra makalemde intihal çıkmış misali kara yas ilan ettim, oradan biliyorum. 

 

 

  • ⦁    Mevsim kışsa, görseldeki şapkalardan takın. Bahar döneminde de mutlaka fular tercih edin. Dolabınızda en az bir tane Blazer-pantolon ve ince topuklu ayakkabı olsun. Şimdi beyefendiler diyebilir ki, bizi unuttum mon ami. (Arkadaşım manasında pastel boya olan değil.) Erkeklerin de bir uzun pardesü ve/veya trençkotu olmalı. Kış döneminde de onun üstüne atacağınız şık ve üzeri baskısız, sade bir atkı edinebilirsiniz. İş insanıysanız da takım elbise içine yelek kullanmayı ihmal etmeyin. 
  • ⦁    Sabahları öyle kıtlıktan çıkmış, Nuh’un gemisinden kurtulmuş gibi kahvaltıya koşmayın. Gün daha uzun, sakin olun. Kahvaltı günün en önemli öğünü fakat bu sefer müsli veya yulaf ile midemizi kandıracağız. Böylelikle eriyip bitip tam anlamıyla bir parisienne olabiliriz. Yaşamak için yeterli ölçüde yiyeceğiz. Ne yediğimizden çok ne içtiğimiz önemli. İçeceğiz ama aklımız hâlâ içemediklerimizde kalacak. 
  • ⦁    Kahve ile aranız kötüyse hemen barışın onunla. Filtre kahve ve espresso en yakın dostunuz olacak. Dara düşünce onların kollarında bulacaksınız kendinizi. Kahve içerken de mobil cihazlarınızdan, Le Monde veya Le Parisien yayınlarının yeni sayılarına bakabilirsiniz. Zamanla bünyeniz de sizin Fransız olduğunuza ikna olup üç renk ile kalp bağı kuracaktır. (Koşun Kieślowski’nin üç rengini izlemeye o dakika.) Anlamını bilmediğim bir kelimeyi adeta vahiy inmişçesine anlayıp alışveriş yapmış biri olarak canlı kanıtım. 
  • ⦁    Sosyal medyanız, eşiniz, dostunuz… vb hangi ortamda olursanız olun, frankofon tavrınızdan ödün vermeyin. Yönetmenlerin, yazarların ve fransız markaların isimlerini online telaffuz ettirerek doğrusunu öğrenin ve bu şekilde kullanın. Etrafınızdakilerin çoğu, yanlış telaffuzlarıyla bildiği için söylediklerinizi anlamayacaktır. Anlamayanlara da hemen bu listeyi atın, el ele tüm dünyayı frankofon asaletiyle süsleyelim. Doğrusu budur, g harfi j olarak okunur gibi açıklamalarla sohbetleri süsleyin. 

 

Bunları uygulayınca; Fransız İhtilali’ne ait bilgiler ve marşlar gözünüzde bir kuple yaşa dönüştüyse, kelime telaffuzlarında h harfi ile vedalaştıysanız gayet iyi bir başlangıç. (Isabelle Üppe diye okuyacağız.) César ödülleri bitince, ah Cannes gelsin artık diyip Cahiers du cinéma karıştıracağız. En çok Paris moda haftasını seveceğiz. Ben de frankofonum, ben de Paris çocuğuyum. Saksı değiliz biz, işte o “godard”.  
 

1 yorum

Yorum Yaz