Onay Beklerken Ölmek

Onay Beklerken Ölmek


 

Bugün twitter’da sanırım hayatım boyunca unutamayacağım bir şey gördüm. Malezyalı 16 yaşında bir genç kız Instagram’da şu soruyu soruyor: “Çok önemli bir karar vermem gerekli, lütfen bana yardım edin, sizce kendimi öldürmeli miyim?” Ölüm mü, yaşam mı? % 69 oranında gelen ölüm cevabı neticesinde genç kız kendisini öldürüyor.

Yaşamına son vermek için bile onay bekleyen bir kız.

O kızın duygularıyla dalga geçen bir topluluk.

Korkusuzca, sorumsuzca “ölüm” şıkkını seçebilen gençler.

Burada benim kelimelerim onay ve suç.

 

Hareket alanımızı kısıtlayan, belirleyen, yönlendiren binlerce şeyle karşılaşıyoruz yürürken. Bazen onların varlığına o kadar alışıyoruz ki ya da etrafımızı öyle sağlı-sollu kuşatmış durumdalar ki aslında önce kendimize, aklımıza, kalbimize sormamız gerektiğini unutuyoruz.

Bu kızın ölümünün bir suçlusu var mı şimdi?

Alışverişe çıktığın arkadaşın çok beğendiği ve al diye ısrar ettiği gömleğin sana yakışmamasında suçlu kim?

İlişkinde yaşadığın derdini anlattığın bir dostun, sana bir öneride bulunuyor ve sen de “Evet, evet kesinlikle” diyorsun. Eve geldin, kavga harlandı, istemediğin bir şey söyledin. Bunun suçlusu kim?

Set mekanı gibi yerleri sevmediğin halde sana Alaçatı’yı öneren tur şirketine kızmalı mısın?

Komşunda duyduğun “Sütlacı bir de vanilyalı yap” sözü mü sütlacını bozdu?

Galiba hayır.

Galiba burada suçlu sensin. Kendin olmaya izin vermediğin için hatta belki de daha önce kendine herhangi bir şeyi sormadığın için, tanımaya çalışmadığın, sevmeye çalışmadığın, olduğun şeyi kabullenmediğin için suçlu sensin.

Onay beklediğin için suçlu sensin.

 

“Ben neyi üretebilirim” sorusunun yerine “Beni ne var eder” diye sorduğun için ve belki de sadece bir durup düşünmediğin için suçlusun.

 

Neden bunu seviyorum ya da arzuluyorum diye düşünmediğin için, onay beklerken aslında neyin açlığını çektiğini bulup onu gidermek yerine aynı topun peşinde koşup durduğun için, “Ben neyi üretebilirim” sorusunun yerine “Beni ne var eder” diye sorduğun için ve belki de sadece bir durup düşünmediğin için suçlusun.

Bir şeyi herkes sevdi diye sen de sevmek zorunda değilsin. Boşuna mutsuz olma. Her beğendiğin şey sana yakışmak zorunda değil, kendini üzme.

Bu yazıyı “geldiler” anlarında dönüp dönüp oku.

Onay dediğim de “evet” öyle yap değil; çok moda olmuş bir çanta bugün “onaylanmış”, “tescillenmiş” hükmünde, Montesorri eğitim sistemi onaylanmış mesela, hiç düşünmeden çocuğunu oraya yollama ve daha bir sürü şey.

Üzerine eklediğin şey seni “sen” etmiyor, harcadığın ve aldığın da, bir başkası sana “olmuş” dediğinde olmuyorsun. Ve bu yüzden, o beklediğin tatmin duygusu gelemiyor ve gelmedikçe daha çok onay bekliyorsun.

 

Kendi beğenini, görüşünü, fikrini kendin belirle. Malezyalı kız onay bekledi ve maalesef öldü. Biz biraz daha “yaşayalım”.

 

Artık dünyada özgün bir şey yok. Sanatçı bile yok. Gördüklerin, okudukların, yaşadıkların, duydukların senin süzgecinden geçtiğinde, örneğin yatak odana karbondioksitten korkmadan bir çiçek koymak istediğinde, yazın simsiyah giyindiğinde, herkes gidiyor diye tatile gitme arzundan vazgeçtiğinde ve sevmemene rağmen bayramda baklava yapmayı bıraktığında işler değişecek.

 

Herkes aynı şekilde mutlu olmuyor. Bunu 30 yaşıma girdikten bir süre sonra öğrendiğimi sanıyordum. Ama unutuyor insan arada. Sonra yeniden öğreniyor.

Ben de zaten yine tüm bunları ben hep kendime söylüyorum.

 

Kapak Görseli: Tracey Emin, 'My Bed', 1998

6 yorum

  • profil
  • profil
  • profil
  • profil
  • profil
  • profil

Yorum Yaz