Müsaitseniz Bize Bekleriz

Müsaitseniz Bize Bekleriz


 

Bir yaz tatilinde hayatım boyunca hiç unutamadığım bir kadınla karşılaştım. Bu onun hikayesi.

 

Bazı anların, kendine özgü fakat herkesçe bilinen biricik yanları vardır. Oraya dair birkaç parça detay ile hemen hemen herkesi bir buluta daldırıp o tarafa götürebilirsiniz.

 

Ege’de bir mahalle. Saat öğlen 2. Tavanda pervane dönüyor ama yine de hava sıcak. Kadınlar, memeleri göbeklerini isilik etmesin diye araya koyacakları peçeteleri ortadan ikiye bölüp birbirleriyle paylaşıyorlar. Yaşamakta bir eşiği geçmişler ve ilk olarak artık kendilerini düşündükleri güzide yaş aralığındaki insanlar bunlar. Muhtemelen annelerini kaybetme korkusunu ya da onlar üzülür diye istediklerini yapamamanın tortusunu üzerlerinden atmış durumdalar. Ben şu anda görebiliyorum onları. Buradalar.

 

Koltuklarda oturacak yer pek yok. İlk gelenler doğrudan tekli koltuklara yönelip, alanını belli etmek üzere eczane ya da kuyumcu sponsorluğundaki gezmek çantalarını bir kenara yaslamışlar. Bana da ninemin dizinin dibinde zigon sehpanın kenarı kalıyor. Kambur oturuyorum. Dik dur kızım, dik otur diyorlar. Duymazlıktan geliyorum. Halan geldi mi sen kaç yaşındasın, diyorlar. Benim halam yok teyze, 12 oldum geçen hafta, diyorum. Gülüyorlar.

 

Vakit geçmiyor. Mutfağa yardıma gidilecek, tabaklara çatalları koymak ve peçeteleri ortadan ikiye katlamak için. Ben geleyim abla, diyorum. Genç kızlar yapar böyle şeyleri. Benim gibi. Mutfağa serilmiş sofra bezinin üzerinde, herkesin çatalını daldırdığı çanaklar yerine kendine ayrı tabak almaya giden yoldur bu, biliyorum.

 

Masada un kurabiyesi var. Üzeri peçeteyle örtülü. Böreklerin devamı fırında, tatlının ağzı yarısına kadar streçli bir kenarında spatula. Kısırı leğende yapmışlar, nar ekşisi de az, renginden belli. Tat reseptörlerinden önce gelir izanın söyledikleri. Herşeyi bir tecrübeye dayandırmaya gerek yok. Bazı şeylerin muhakkak ki yeri belli. “Biraz daha acı mı istiyor sanki, kurabiye de ağızda dağılıyor mis gibi, eskisi gibi yufka yok hepsi kalın, en güzeli kendin üşenmeyip hamur açacaksın” Bu sözler, dillenmek için zamanını bekliyor.

 

Hangi penyenin yeri iyi, kimin örneği yeni, oğlan evlendirenlerin gelini, o senenin üniversiteye yerleşenleri ve bilimum kişisel dertlerin ortaya serilmesi ile ev oturması sürüp giderken kapıdan içeriye ilk kez gördüğüm bir kadın girdi. Sanki herkes sahneye biri çıkıyor da ağzından dökülecekler az sonra onları mest edecekmiş gibi büyük bir beklenti içerisinde. Geç gelmesinden belli diyorum önemli biri. Ya kaymakamın karısı kesin ya da hafız hocanınki.

 

Umrumda değil. Kimin nesi olduğu, neler anlatacağı ya da orada bulunma amacı. İsterse çıkarsın döksün oriflame kataloglarını önüme, avon parfüm sayfasını açsın sürte sürte kıvılcım çıkarayım bileğimle yine de umrumda değil. Ama bir şey var; sorular dikkatimi çekiyor. Beklenti dahilinde olmayan kelimeler radara giriyor. Bir duygu beslemek ve sevmemek için bile anlamam gerekiyor bu kadını diyorum. Kim bu? Soruyorlar kadına sürekli “Hiç mi cenazeye gitmedin? Ablanınkine de mi? Hiç ağlamıyor musun? Yaradılıştan mı bu abla yoksa sonradan mı böyle oldun?”

 

Allah Allah! Nasıl yani? Bu kadının alameti farikası mutlu olması mı? Doğru mu anlıyorum? Kendini üzecek şeylerden uzak durması; ben canımı üzemem valla bana kötü kötü şeyler anlatmayın diye sınır koyması mı? Ne var ki bunda? Neden bu kadar ihtimam gösterip akıl alıyorlar bu kadından? Anlamıyorum. Gelecekte bir yerde anlamayı umuyorum.

 

O yere; bugünün geçmişi, o günün geleceğinde bir yerde vardım. Yıllar sonra o mekandan, o insanlardan çok uzakta bir gün, o kadının hikmetini ve neden bilge addedildiğini düşündüm. “E hep gülecek eğlenecek miyiz canım, iki güldük ama olan orada duruyor” yargısını içinden bir şekilde atamamış kadınların, aslında toplanıp grup terapisi niyetine gluten yüklemesi yaptıklarını anladım. Sevinmeye sebep aramak bir noktada ayrıcalıktı. Bunu o zaman ben nasıl anlayacaktım? Ben halihazırda zaten sevinmeye bahane arayan yaşlardaydım.

 

Nasıl bir şeyi dövme yaptırmalısınız diye video içerikleri var youtube’da. Çeşitli önerilerde bulunup, asla sıkılmayacağınız, size hep anlamlı gelecek; mümkünse çok göz önünde olmayan ve böylece arada varlığını unutabileceğiniz şekiller seçebileceğinizden bahsediyorlar. O kadın bir dövme önerisi değil, kulağa küpe hiç değil ama kıymeti hiç eskimeyecek, ara ara unutulup hatırlayınca ferahlık verecek kalender bir şekil benim için. Yüzü yok. Adı yok. Ama böyle bir kadın var. Kendini üzmeyen, canını seven bir kadın. Var.

 

 

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.