Maaş Kartını Elinde Tutmanın Dayanılmaz Ağırlığı

Maaş Kartını Elinde Tutmanın Dayanılmaz Ağırlığı


Maaşı alan ekonomik özgürlüğe koşuyor değil mi? Bizim (80’lerde doğmuş olan) kuşağımız için göğüslenmesi şart olan bir ipti ekonomik özgürlük, karı ile kadın arasındaki temel farklardan birisiydi. Sanki ailedeki bütün problemler, kadının ezilmesine sebep olan şey bizim annelerimizin çalışmıyor oluşundan kaynaklanıyordu. Hani kadınlar para kazanmaya başlasa ailede bir anda eşitlik olabilecekti, kocalar Amerikan filmlerinde gördüğümüz gibi geceleri çocuk bakacak (geceleri çocuk bakan babaları tenzih ediyorum, onlar bir melek), kadınlar asla aşağılanmayacaktı. 90’larda sürekli basın tarafından da desteklenen bu teori fena olarak elimizde patladı. Romanlarda, filmlerde, dergilerde tekrar tekrar kurgulanan özgür, eğitimli, modern (!), para kazanan kadın bir mitti neredeyse, ülkedeki bütün kızlar ya doktor ya öğretmen olacaktı. Olmadı ama. Bir şeyler bu pembe modernleşme projesinde elimizde patlamıştı. Kızım benim gibi olmayacak, okuyacak diyen anneler, o kızların nasıl erkeklerle evleneceğini hesap etmemişti oğullarını yetiştirirken. Bir de  ataerkil düzenin sadece para kazanmakla ilgili olmadığını. 

Üniversiteye başladığım yıldan bu yana bir çok kadın tanıdım. Taşradan İstanbul’a gelmiş genç bir kız olarak kafamda burada tanışacağım insanlarla ilgili çeşit çeşit mitler, özenle hazırlanmış kategoriler vardı. Kadın yazarlarla tanışacaktım mesela, ve neredeyse hiçbirinin mecbur olduğu için yemek yapmadığına emindim. Bir arkadaşımın ev sahibi bir bankanın müdürüydü ve üst katlarında oturuyorlardı. Her gece o evden gelen sesler yüzünden kızın psikolojisi bozulmuştu, kadın ciddi ciddi şiddete maruz kalıyordu ve yine de o evlilik devam ediyordu. Zaman kendi mitlerimden sıyrılmayı öğretti bana; para kazanmak, bir işte çalışmak, eğitimli olmak ne dayaktan koruyordu bir insanı ne de canının istediğini alabilmesini sağlıyordu. Yakarım ben o diplomayı diye düşündüğümü hatırlıyorum. Çok sevdiğim bir abla vardı, ailesinin zor koşullarından sıyrılıp hemşirelik okumuştu. Ne değeri var bilmiyorum ama gördüğüm en güzel kadınlardan da birisiydi. Bir gün sohbet arasında dedi ki maaş kartım zaten eşimde, ben asla karışmıyorum para işlerine. Nasıl yani ya dedim, sana harçlık mı veriyor. Dünyanın o zamanlar bana en absürd teorisi gibi görünen bir cevabı vardı: ben ev işlerinden sorumluyum kocam para işlerinden. Vayyy be dedim içimden, hayatımda bu kadar adil ve eşitlikçi bir iş bölümü duymamıştım. Mutfakta oturuyorduk, ocakta yemekler pişiyordu, içeride çocuklar ağlaşıyordu, kadın 24 saatlik bir nöbetten gelmişti ve henüz uyumamıştı. 

Eminim okuyucular arasından evin para ile alakalı işlerini tamamen eşine bırakmış başka kadınlar da var. Ve yine eminim, bu bazılarına çok rahat geliyor. Her evin kendine göre bir düzeni ve ilişkinin bir ritmi vardır. Ve ben burada aile içi ilişkileri düzenlemek adına büyük laflar etmekten korkuyorum. Ama bir kadının kazandığı paranın yönetimini tümüyle kocasına bırakmasında, gündelik harcamalardan ev bütçesini ilgilendirecek ciddi kalemlere para meselesinde tasarrufunun olmaması anlamına gelir. O koca çok iyi bir insan olabilir, eşine asla sıkıntı yaşatmayabilir, yediği önünde yemediği arkasında bir hayat sunabilir. Ama Allah aşkına bu tatlı bir tasma değil mi? O tatlı kocanın hoşuna gitmeyen bir şey yapıldığında, karısı boşanmak istediğinde mesela, ya da nefret ettiği bir akrabasına borç vermek istediğinde bir tür devlet dairesi bankosuna dönüşmeyeceğine emin miyiz? Hani tamamen edilgen olduğumuz, bankonun arkasındaki kişinin iyi gününde olmasına, merhametine, hakkaniyetine tamamen muhtaç olduğumuz o duruma benzemiyor mu? Burada adaletsiz bir şey var. Emek verdiğiniz, zamanınızı harcadığınız, gününüzü vakfettiğiniz paranın başkasının elinden size gelmesinde adaletsiz bir şey var. Tabi bu bahsettiğim gerçekten çok iyi bir senaryo, gerçek hayatla üçüncü sayfa haberleri arasında o kadar uzun bir yol yok ne yazık ki. 

Eğer bu eşine banka kartını ve dolayısıyla kazandığın paranın idaresini ve iradesini veren kadınlar konusunda herhangi bir foruma, web sitesine bakılırsa, bu durum oldukça yaygın. Erkeğin araba alıp işe arabayla gitmesi, kadının toplu taşımayla ya da servise binmesi gibi. Erkeğin hayır deme lüksü olan ev işlerinin kadının mecbur olması gibi. Ama bu diğerlerinden daha ağır, kadını erkeğe mecbur eden bir durum ne yazık ki. Ve bunun normalleştirilmemesi gerekiyor. 

Feminizmin basit bir erkek düşmanlığı ya da dünyayı kadınlar yönetsin erkekler köle olsun benzeri bir teori olmadığının bütün okuyucuların farkında olduğunu varsayıyorum şu anda. Öte yandan tek bir kişiye bağlı olmayan ve Allah kelamı da olmayan her tür düşünmede olduğu gibi tabii ki eleştirilecek yanları var. Hem dini açıdan hem de bu dünyanın gerçekleri açısında. Önemli olan aradaki doğruyu bulabilmek; aradaki doğru size, ailenize, eşinize uygun bir yol belirleme iradesini göstermek. Bu iradenin kimin elinde olduğu aslında burada benim asıl mesele. Aşırı idealize edilmiş ve belki de bir ailenin sistemine, işeyişine hiç uymayacak ekonomik özgürlük söylemleri var mesela. Ama bu, feminizmin kadınlar için neler başardığını görmemize engel olmamalı. Tamamen serbest ekonominin getirdiği zorluklar içinde yaşarken, uzun iş saatleri boyunca çalışırken mesela, iş sahibi olabilmek için bedel öderken, işe gitmek için bile zorluk yaşarken bu alanda en önemli teoriye arkamızı dönemeyiz. Çalışan bir kadın olarak kendi ekonomimize sahip çıkmak bizim kendimize karşı sorumluluğumuz. Ve bu sorumluluk da başka sorumlulukları getiriyor. Feminizmin ayakları üzerinde duran kadın önermesinde en önemli vurgu buradaki sorumluluk belki de. Sara Ahmed bir röportajda “Ben feminizmi bir yaşam meselesi olarak görüyorum; dönüştürmek istediğimiz yapıların inatçı yapılar olduğu gerçeğiyle nasıl yaşadığımıza dair bir soru olarak. Dönüştürmek istediğimiz şeyle yaşamak zorundayız” diyerek teoriyi yaşama döndürmenin zorunluluğunu vurguluyordu. Bu dönüştürme eylemi hayatın ekonomik olarak, duygusal olarak, sorumluluğunu almak, kendini risk alacak kadar yetkin görebilmek, kendine güvenmek gibi zorlukları da içeriyor. Eşitlik eğer haklı bir talepse, sorumluluk da onun kadar gerekli. Bu, parayı kadın kazanıyorsa kadın harcar demek değil, bu ailede hiyerarşi kurmadan sorumlulukları paylaşmak demek. Birlikte hareket edebilmek, karar mekanizmasında eşit yer almak demek. 

Banka kartının eşimizde olması ailenin finansal meseleleriyle uğraşmama rahatlığını getiriyorsa bu rahatlık karşısında verdiğimiz çok yüksek bir bedel. Ev ekonomisi bir sistem, eşlerin birlikte, sevgiyle, birbirlerine eşit bir mesafede durarak sürdürebilecekleri bir sistem.

7 yorum

  • profil
  • profil
  • profil
  • profil
  • profil
  • profil
  • profil

Yorum Yaz