Farabi'nin Yalnızlığı

Farabi'nin Yalnızlığı


Nasr Muhammad ibn Muhammad al-Farabi (872-950) İslam felsefesinin varlık ve bilgiyle bağını koparmadan politik felsefenin temellerini atmış büyük filozoflarından birisi. Hayatı boyunca birçok eser veren Farabi, El Medinet’ül Fazıla adlı eserinde Yunan ve İslam felsefesinin etik ve felsefi kavramlarını ustaca birleştirip hayalini kurduğu uygarlığa yuva olacak ütopik bir kente yerleştirmeyi başarır. Şehir yaşamı, uygarlık ve metafizik arasında kurduğu bağlantılar, Farabi’nin asıl çabasının insana iyi gelecek bir yaşam fikrini temellendirmek olduğu görünüyor. 

 

Uygarlık Müslüman toplumlar için bir süredir problemli kelimelerden. 18. yüzyılda Avrupalı yayılmacıların dünyayı barbar, primitif, hatta vahşi gibi kategorilere bölmesinden ve uygarlığı Batılı olmakla eşit tutmasından itibaren temel tartışma alanlarından birine dönüştü. Batı’nın eğitimden yönetim biçimine bir bütün gibi sunulan büyük uygarlığı, gelişmenin, ilerlemenin, dünyanın en iyileri arasına girmenin temel koşulu olarak önümüzde duruyordu. Bu uygarlaşma şehir hayatının belli bir biçimde düzenlenmesini de içeriyordu, ilişkilerin bu şehirdeki örgütlenmesini de. Biz, diğerleri, Müslüman topluluklar öyle çok çabaladık ki barbar yaftası yememek için, bir noktadan sonra artık ikili görür oldu gözlerimiz, biz ve onlar, Batılı ve Doğulu, Müslüman ve kafir… 

 

El-Farabi’nin uygarlığı bizden o kadar uzak bir yerde ki, onu bugün bile yalnız bırakıyor. Çağının çok ötesinde müellif, zamanının ilerisinde düşünen filozof diyerek övdüğümüz Farabi, aynı düzlemde ilerlediğimizi var sayamayacağımız kadar uzak bir noktada bize. Uzaklığı en çok kavramlarla gerçek hayat arasına kurmayı başardığı güçlü köprülere bakınca anlaşılıyor. 

 

“Erdemli şehirler” neredeydi mesela, şehrin ve sivil hayatın temel çimentosu olarak kurduğu erdem neydi? Bugün basitçe iyi davranmaya indirgeyebildiğimiz erdemden Farabi ne anlıyordu? Erdemli şehir olarak adlandırdığı politik model Platon-Aristoteles felsefesinin temel kavramlarından hareketle hayat, mutluluk ve metafizik üzerine İslami kavramları başarılı bir biçimde kavuşturmasıyla oluşuyor. Anahtar önermesi şu; varlığa bakışı ve ahlakı temellendirmeden ne şehir hayatından ne uygarlıktan bahsetmek mümkün değildir. 

 

İyi Bir Yaşam Sürmek 

 

Şehir, Farabi için insan yaşamının iyileşmesinin ana koşulu, aslında hiçbir insan tek başına hayatta kalamayacağı ve kaderini gerçekleştiremeyeceği için ontolojik/varoluşsal bir zorunluluk. “Kendini korumak ve mükemmelliğe erişmek” gibi diğer insani ihtiyaçlar için de şehir yaşamı gereklidir. Kolektif hayat, toplu yaşam Farabi için varlığın ve ahlaki mükemmelliğin neredeyse koşulu; birlikte yaşamak, başkasını asla ezmeden ve sadece kendi dünyevi arzularını tatmin peşinde koşmadan bir arada yaşamak… Biraz Yunanlıların kullandığı anlamda “iyi bir yaşam” sürmek amaçlanıyor bu şehirde, öyle iyi bir yaşam ki bu ne yaşayana ne de birlikte yaşadıklarına zarar veriyor, hatta herkes daha mutlu oluyor böylece. Ama elbette salt birlikte yaşamak, yani şehir bunu sağlamaz. Bütün insan aktiviteleri ahlaki tercihlerden oluştuğuna göre şehirler kendi başına iyi ya da kötü olamaz. İyi şehirler içinde yaşayanların akıllarını kullandıkları, bilgece davrandıkları ve ortak iyilik için çabaladıkları yerlerdir. Bir yeri yaşanılır kılan şey ekonomik refah ya da teknik üstünlük değildir Farabi için, ama şehrin size sunduğu ruhsal huzur o yeri gerçekten daha değerli kılar.  Mutluluk ve iyi bir yaşam sürmek Farabi’nin tanımıyla sadece hakikati bulduğunuzda ve “aklınıza uyup bedeninizden kurtulduğunuzda” mümkün oluyor. 

 

Bedenden Kurtulmak ve Mutluluk Ahlakı 

 

Bedenden kurtulmak nasıl mümkün olacak peki? Bu aslında tasavvuf düşüncesinden alıştığımız bir nosyon, bedenin kısıtlılıklarından kurtulmak ve aklın peşine düşmek demek. Aklın peşine düşmek bu dünyanın yaratılış ilkelerine uygun olan aklın emrine bedeni ve ruhu vermek demek. Sadece mantıklı davranmak değil, “varlığın büyük zincirini” anlamak demek. İslami entelektüel geleneğin doğasına bakınca meselenin hiç de politik olmadığını anlıyoruz; iyi bir şehrin anahtarı orada yaşayanların evrenin yapısını, düzenini ve kurallarını anlamasında gizli. Hiçbir sosyal ya da politik düzen varlığın büyük bağlamını kavramadan mutluluk sağlamaz. Mutluluk ahlakı da budur aslında, ahlaka uygun davranmanın bütün insanlara getireceği mutluluğun bilincinde olmaktır. Çünkü o ahlak aynı zamanda akla uygun olandır. Müslümanca bir ahlak belki de burada gizlidir, Allah’ın yarattıkları arasında kurduğu düzenin gizemine ve düzenine saygılı olmak, insanı da halife bilerek ona değer vermek. Nihayetinde en yüksek amaç mutluluktur, bütün eylemler ve seçimler bunun için yapılır. Ama bu mutluluk anlık ve bedensel değildir, çünkü her anlık zevkin ardından bir acı vardır. İnsan ancak aklıyla seçtiği iyiyi yaşadığında ve yaşattığında mutlu olabilir. 

 

Farabi Neden Yalnızdı?

 

Farabi’nin gerçekten yalnız bir hayat yaşayıp yaşamadığını bilmiyoruz çünkü hakkında yazılanlar yaşamından yıllar sonra kaleme alınmış. Ama evlenmediğini ve münzevi bir hayat tercih ettiğini biliyoruz. İslam tarihinin çalkantılılarla dolu dönemlerinden birisine denk gelmiş Farabi’nin fani yaşamı Şam’da son bulmuş. Hakkında sıklıkla söylenen tabir var, “siyasi ve dini tartışmaların dışında kalmak için azami dikkat ederdi”… Şimdi yüzyıllar gerisine baktığımızda ancak varsayımda bulunabiliyoruz, derdi tasası antik Felsefe ile İslam öğretisinin birleştiği taze bir sistem kurmaktı diyebiliyoruz. Büyük filozoflara giden yolu açmış ilk sistem felsefecisidir diyebiliyoruz. Bunların Farabi tarafından ne kadar amaçlandığı tartışılır ancak kaleminden bize kalan şu şiiri bize yalnızlığıyla ilgili çok şey anlatıyor: 

 

Zamanın ters, yarenliğin faydasız;

Her reisin bezgin ve her başın hasta olduğunu görünce 

Evime kapanıp şerefimi kayırmayı kar bildim. 

Yakında saklı duran ve avucumda ışıldayan 

Hikmet şarabından içerim. 

Sofra arkadaşlarım mürekkep şişeleridir;

Sazım onların şakırtısıdır.

Dünyadan göçmüş hikmet erbabının 

Sohbetiyle neşelenirim 

 

(çev: Nazif Danışman) 

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.