Doğu Demirkol Sen Misin? Herkes Misin?

Doğu Demirkol Sen Misin? Herkes Misin?


Doğu Demirkol’u ilk kez 2018 senesinde DasDas’da yaptığı tek kişilik gösterisi ile tanımıştım. Aylar süren lohusa yorgunluğunun ardından ilk kez gece dışarı çıkıyordum ve salondan çıktığımda tekrar yaşamaya başladığımı hissetmiştim. Hatta bunu içimde tutamayıp kendisine ulaşmış, teşekkürümü etmiş ve karşı taraftan da teveccüh görmüştüm. Aman Allah’ım! Dünya denilen yerde kakalı bebek çarşaflarında uyuyakalmak ve sezaryen yangını dışında güzel ve komik şeyler de oluyordu. Doğu farklıydı ve aynıydı. Bunu da o kadar rahat bir şekilde sergiliyordu ki bir anda yeni lohusa bir ananın bile kendisiyle özdeşleşmesini mümkün kılmıştı.



Hukuk mezunu ve bütün gün radyoda son ses ilahi eşliğinde yaşam alanını ibadethaneye çevirmiş dindar bir anne; bilimi, hayatının kıstası edinmiş doktor bir baba ve frankofon bir kızkardeş. Doğu Demirkol, gösterisinde bunları anlatırken bir yandan da tüm bu hikayeyi deneyimlemeye devam ediyordu. Gösterisini izlerken fark ettiğim ve en çok eğlendiğim nokta ise, bu radikal tavırların ortasında pinpon topu muamelesi görürken, durumuna işin komik tarafından bakmayı seçmiş olmasıydı. Çünkü sahne insanı olmak, komedyen olmak, hikayeye o tarafından bakmayı becerebilmekle oluyordu. Doğu bence zor olanı seçmişti.

 


Doğu Demirkol, hali hazırda elinin altında olan tüm malzemeleri şimdi Blu Tv’de “Doğu” adında hazırladığı dizide bizlere göstermeye devam ediyor. Dindar insan, mütedeyyin hayat, muhafazakar olmak... Bu kavramların temsiline artık dijital platformlarda daha sık rastlıyoruz. Hayatımızda ilk kez; eczane sahibi tesettürlü bir kadının prezervatif alırken utanan Doğu’yla dalga geçişini izliyoruz.

 

 

Hepimizin bildiği -badem bıyık abiler- ilk kez bir komedi unsuru. Bir zamanların eğlence dünyasında yaşayan herkes, lüküs hayatın içerisinde gününü gün etmekle meşgul(!) iken, Doğu’nun düzeltmeye çalışmadığı Merzifon aksanına, metrobüs hikayelerine, büyük ihtimalle burslu özel okulda okurken tanıştığı çocukluk arkadaşlarının ahlaklı(!) hikayelerine tanık oluyoruz ve işin gerçeği artık şişirilmiş balonlardan ibaret masallara karnı tok olan bizlere, bu benzerlik galiba iyi geliyor.



Doğu-Batı sancılarıyla yüzyıllardır kıvranan bir toplumun içerisinde, kulağına Doğu diye fısıldanarak başlatılmış bir hayat, bu biyografik dizinin neredeyse kapsül özeti. Bol ödüllü Ramy dizisinden beri izlediğimiz aidiyet teması ve bu başlığın etrafında hepimizin başını döndüren kafa karışıklıkları içinde, Doğu hem kendi yolunda, hem senaryo sayfalarında kendisine cevaplar bulmaya çalışıyor. Üstelik bunu aradığını bilmemesi de dizinin ve galiba onun hayatının da omurgası.



Doğu'nun gösterisinde yer verdiği hikayelerden biri abdestsiz ayağını yere basmama alışkanlığıydı. Bu takıntısıyla ilgili başına gelen olayları dinledikçe sırf yerimden kalkmaya üşendiğim için yetişemediğim ikindi namazının, akşam dizinin reklamlarına sıkıştırdığım tesbihatların da okumasını yapıyordum. Allah'ın kaçırdığım namazlara, ertelediğim tespihlere, aramızdaki ilişkinin inişli çıkışlı haline rağmen hep beni anladığını sevişim, o seccadenin hep orada duruşu, bu buluşmanın her zaman olabilme ihtimali, ne yaparsam yapayım sonunda ona içimi açabilecek olmanın verdiği her türlü menfaatten münezzeh o güven hissi. Çoğu insan için ne kadar da benzer işliyordu. Batıya giden bir gemide doğuya doğru koşmak... Hikayemizin yönü ne kadar da benzerdi. Bir şeyleri yapmaya, düzeltmeye, yoluna koymaya çalışıyorduk. Belki sadece abdest alarak, belki sadece dua ederek, belki sadece annemizi kırmamak için dini sohbetlere katılarak... "Senin müslümanlıktan anladığın bu mu?" lara... Anladığım kadarıyla işte diyerek...



Doğu Demirkol'un bu biraz patinajlı, biraz düşüp kalktığı yolculuğunda güvertede onunla buluşup ve aleykümselamlaşmak ne güzel tesadüf!

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.