Cevaplar Uzun, Sığmıyor

Cevaplar Uzun, Sığmıyor


 

Ayşe Mira ödevini yaparken ağlıyormuş bu akşam. Ayşe Mira kuzenimin güzeller güzeli kızı, yazmayı yeni öğrendi. Çok uykusu gelmiş ve annesi yapma o zaman demesine rağmen uykuya meydan okuyarak satırları doldurmaya çalışıyormuş. Arada bir satırlara kızıp ağlıyormuş “Cevaplar daha uzun işte, sığmıyor, olmuyor!!” diye. Ayşe Mira’yı içime sokasım geldi, uzunca bir süre güldükten sonra tabii.

 

Ayşe Mira benim çünkü.

 

Bırakamayan çocuklarız biz. Kendimizi paralıyoruz yarım kalmasın diye, yarıda kalmasın diye. Olmamışlıklara öyle tahammülümüz yok ki her gün en az 5 şeyi başarmaya çalışıyoruz. Büyüyüp kadın olduğumuzda da sürekli bir başkaldırı halindeyiz, mütemadiyen arkamızı kolluyor, meydanlarda hakkımızı arıyoruz. Memlekette kadın olarak doğma talihsizliğinin sadık mahkumuyuz. Yanlış anlama, hepimiz ezilmiyoruz. Ama isyan edenlerimiz de talihsiz, orayı atlama. Sessiz yahut gürültülü, hepimiz aynı gemideyiz. Hiçbirimizin huzuru yok.

 

Ben, kendi adıma, toplumun ve dünyanın dayattıklarına başkaldırmak istemiyorum artık. ‘’Ne kadar baskın bir kadınsın.’’ diye bir cümle duymak istemiyorum. Pozitif ayrımcılığınıza da tüküreyim yeri gelmişken. Kendim olmak istiyorum, kendi kendime kalmak istiyorum, kendimi tanımak istiyorum her şeyden önce. Dik durmaya o kadar büyük enerji sarf etmişim ki hep, bir şeyi kaçırmışım sanki.

Çok mu şey istiyorum?

 

Neden hep başarmak zorundayız mesela? Neden başarmak bu kadar önemli, neden tamamlamak ve hatta tamamlanmak bu kadar hayatî. Kendimizi de seviyoruz bak, özsaygımız, sevgimiz de çok aslında. Ama bir şekilde kabayız en çok kendimize, şefkatsiziz. Şefkat arıyoruz başkalarında hırçınlıkla, ama hiç özşefkat peşine düşmüyoruz niyeyse. Bir çeşit yeşilçam draması gibi ağzını kırayım. Dünyayı yerinden oynatırız damarımıza basılırsa, ama o damara da basılmıyor zaten. Çünkü sınırlarımız Kaf Dağının ardında, oralar tehlikeli, yaklaşırsan yanarsın aslanım. Şanssız olanlarımız katlediliyor tenhada, talihi gülen de durup durup sinirleniyor kendilik arayışına, benim gibi. Bu duvarları ben ne zaman bu kadar yüksek ördüm? Hayır yani, üzülsem ne olur? Tüm bu kendini koruma reflekslerimden yıldım. Çevrene baksana bir, tüm kız çocuklarına önce kendilerini korumaları öğretilir, dışarıdaki kötüdür ve başına ne geleceğini bilemezsin. Ne hikmetse hep kırmızı başlıklı kızların yolu kesişir hain kurtla, halbuki bilmezler mi erkek çocuklarının da mideye indirilebileceğini Charles Beyler. Erkeğe de kadına da haksızlık değil midir bu masallar?

20’li yaşlarımın başında tecavüz üzerine uzun uzun düşündüğümü anımsıyorum. Neden bu kadar korktuğumu filan. İki bacağımın arasında beni güçsüz bırakan bir organ; vulvam. Tehlikeye açık, korunmaya muhtaç, vahvah zavallı, henüz gücümün farkında değilim o yıllar. Sırtım dimdik, gecenin köründe, ıssız sokaklardan geçerken içim titriyor, sürekli cesur numarası yapıyorum. Halbuki yoldan geçen biri bana dokunacak diye aklım çıkıyor. Yurtdışına gittiğimde bomboş bir hostelde tek başıma kalırken bir tıkırtı duyduğumda aklıma ilk gelen şey hırsız ya da katil olmuyor mesela. Anlarsın işte, vücudunda seni güçsüz bıraktığını zannettiğin bir organ var ve sen her gün kendini yeniden inşa ederek varlığını sevmeye çalışıyorsun. Memleketteki kadınların bugün hala, mastürbasyon yaptıklarını birbirlerine söylemekten çekindikleri şu dünyada, erkekler bebekliklerinden itibaren cinsel organlarıyla gurur duymak üzerine eğitiliyorlar. Üzülüyorum. Gerçekten çok üzülüyorum. Alternatif bir gerçeklikte böyle dertler olmadan yaşamak nasıl bir şey acaba?

 

İnanır mısın üzüldüğüme neşelendim de duyguma temas edememek dehşete düşürdü beni, ödüm patladı.

 

Üzülmek demişken,  birkaç hafta önce bir sebepten epey üzüldüm ve bir duvarın kenarına tüneyip “Üzgünüm.” dedim. Üzgünlükle ne yapacağımı bilemedim. İnsanlar üzülünce ne yapar diye sordum birilerine, çeşitli cevaplar aldım. İnanır mısın üzüldüğüme neşelendim de duyguma temas edememek dehşete düşürdü beni, ödüm patladı. Ödüüüüüm patladı. Aynanın karşısında geçtim de dedim ki kendime ‘’Ben hata yapmak istiyorum, hayır hayır, ben hata yapabilme özgürlüğüm olsun istiyorum, üzgünlüğümü de hissetmek istiyorum.’’ Bir şeye maruz kalmak istemiyorum, edilgen olmak istemiyorum, sürekli kendimi kollamak istemiyorum. Kendimi koruyayım derken fiziksel ve ruhsal öyle güçlü bir kabuğun ardına saklamışım ki, artık ben bile sınırlarım nerede başlıyor bitiyor bilemiyorum. Bakın, burası tehlikeli bir sudur.

Bugünlerde her sabah kendime "Tedbiri elden bırakmamak lazım evet. Ama güzelim, bu kadar da abartmamak lazım.’’ diyorum. İzninizle ben biraz da kendimle savaşmak, sonra barışmak ve gerekirse incinmek istiyorum. Ben artık güçsüz olmayı denemeyi, zayıf olabilme lüksünü, sığınacak bir şeyler istemeyi istiyorum, kendimi bırakabilme gücünü ve bazı günler kendi kendime yetememeyi de arzuluyorum, hevesim var. Alacağımdır.

 

1 yorum

  • profil

Yorum Yaz