Birer Yaprak Döker Miyiz Tatlı Kız?

Birer Yaprak Döker Miyiz Tatlı Kız?


Hayat akıyor ve bir şekilde içine düştüğümüz için biz de akıyoruz onunla beraber. Bununla beraber, nerede olduğumuzu bilmek gibi bir merakımız var ve bu konuda çok haklıyız. Bilmek istiyoruz. Kendimizdeki iyi ya da kötü değişimlerin ölçümünü yapmamız gerekiyor. Buna ihtiyaç duyuyoruz. Kedi ya da elektrik direği değilseniz böyle şeylere ihtiyaç duyarsınız.

 

Bu ihtiyacı doğru yönetmek önemlidir. Bunun için birkaç basit metot tasarladım. Birincisi ve en iyisi, eskiden okuduğum kitapları yeniden okumak. Bunda görüşümüzü kuvvetlendiren bir taraf olduğunu tespit ettim. Netleyici özelliğe sahip. İlk okuma kitabı okumak anlamına gelir, sonraki okumalarda bir yandan kendimizi de okumuş oluruz. Geçmişte altını çizdiğimiz satırlar, bize o zaman nasıl biri olduğumuz hakkında bilgi verir. Birkaç sene önce aklımızın, kalbimizin ve dikkatimizin nerede olduğuyla alakalı bu verileri baz alarak, kendi büyüme tablomuzu çıkarabiliriz. Altını çizdiğimiz yeni satırlar şimdiki biziz, bunu daha sonra kullanmak üzere atın cebe. Allah’ım nasıl bir akıl yarattın.

 

İkincisi, seneler önce izlediğimiz dizi ve filmleri tekrar izlemek. Tekrar ve tekrar. Bir filmi ya da diziyi maksimum üç kez izleyebileceğimizi, dördüncüde bizim artık o şeye tamamıyla yansıyacağımızı ve bir anlamda kendimizi izleyeceğimizi biliyorum. Bunun için seviyorum.

 

Şimdi, 2005 senesinde yayınlanmaya başlayan ve o günden sonra yakamızı asla bırakmayan Yaprak Dökümü dizisi temelinde, bir insanın büyümesi, bir devrin bitip yeni bir devrin başlaması sürecini irdeleyeceğiz. İrdelemek kelimesi insana kendini önemli hissettiriyor. Severim. Güzel kelime.

 

Yaprak Dökümü başladığında ben on altı yaşındaydım. Hayatın henüz başında körpe bir fidandım. Neye ne zaman baksam yeni bir şey göre göre, otuz iki yaşıma dayanacak kadar büyüdüm. Ben büyürken Tekin ailesi, kızları Necla'nın okulu sebebiyle defalarca Trabzon'dan İstanbul'a taşındı ve daha şehre adımlarını atar atmaz kader ağlarını örmeye başladı. Her motif, her bakışta başka bir anlama büründü, başka bir şey dedi.

Yaşamla alakalı basit bir bilgi: Bir şeyi ne kadar kınarsak başımıza gelme ihtimalini o kadar arttırmış oluruz. Yani kınarız ve başımıza gelir, yine kınarız ve yine başımıza gelir.

 

 

* Her koşulda haklı olmasıyla bilinen baş kahramanımız Ali Rıza Bey, bu basit örüntüyü hayatı boyunca fark edemez. Yeryüzündeki her şeyi ve herkesi tüm varlığıyla daima kınar. Kınama, ayıplama, yerme motivasyonunu edebiyatla desteklemesi oldukça dikkat çeker. Bir şiirden ya da bir özlü sözden çok etkilenip ''benim bunu acil kullanmam lazım ya'' demediğinin garantisini kimse veremez. Bu kadar veciz sözü aklında nasıl tuttuğunu, eline mi yazdığını ne yaptığını hiçbirimiz hiçbir zaman bilemeyeceğiz. B12'de Ali Rıza Bey gibi olalım.

 

* İlk izlediğimizde çok da sempati duymadığımız Hayriye Hanım, Ali Rıza Bey'in karısıdır ve benim bu dünyadaki en sevdiğim kişilerden biridir. Olmak istediğim insan bile diyebiliriz. Kendini çok da incitmeden hırpalaması, mevzular üzerinde hep daha yüzeyde kalan, örneğin geceleri hep mışıl mışıl uyuyan taraf olması çok iyi. Çok çok iyi. Hayriye Hanım, sabaha kadar oturmakla hiçbir şeyi çözemeyeceğimizin sırrına ermiş gerçek bir fikir insanıdır. Geri kalan herhangi biri gibi o da Ali Rıza Bey'e çok yaranamadı, ama bizim için büyük ustadır. Bir insanın aklından alabileceği maksimum verim bu olmalı: Her şey olacağına varır. Yatın uyuyun.

 

* Fikret. Yine ilk turlarda çok sevdiğimiz biricik Fikretimiz, akıllı ve marifetli Fikretimiz, aslında Ali Rıza Bey'in devamı niteliğinde bir bireydir. Babasının elinin uzanamadığı herkesi Fikret ayıplar. Öğrenilecek bir sır varsa Fikret hemen öğrenir. Basılacak bir mekan varsa Fikret hemen basar. Fikret'in heybesinde de her duruma uygun bir deyim, bir atasözü, bir veciz söz mutlaka bulunur. Fikret'in heybesi var. Fikret, ayıplayıcı duygusal şiddetin kuvvetiyle baş etmek için çareyi ebeveyninin devamı olmakta bulmuş, işte böyle bir kardeşimizdir. Fikret'i anlarız. Fikret'i kaldırıp atmayız. Fikret bizizdir.

 

(Birini kaldırıp atmamız gerektiğinde tercihimizi her zaman Sedef'ten yana kullanmalıyız. Sedef'e söylemek istediklerim: Yıkıl karşımdan. Bu kadardı teşekkür ederim.)

 

* Leyla, ela gözlü bir çöl ahumuz. Kendisi için vaktiyle çok ağladığımız Leyla kişisi, bir kez büyük bir haksızlığa uğradıktan sonra mental olarak toparlayamadı. Aslında onun ruhu biraz böyledir. Kurban rolü onun için bir konfor alanına dönüştü diyebiliriz. Mağduriyeti sırtına bir yelek gibi giydikten sonra bir daha hiç çıkarmadı. Kendine üzülmek Leyla'yı hep sıcak tuttu. Başkalarını suçlamak ona her zaman daha pratik ve uygulanabilir geldi. Hepimiz için bazen böyle olur. Ama neylersin ki ilerlemek gerekiyor Leyla. Ama neylersin ki haklısın ve bu tek başına hiçbir işe yaramadı Leyla.

 

* Kendisine hiçbir şey olmayacak kişiler listesinde Gülben Ergen'den sonra akla gelen ilk isim olan Necla Tekin, daima ilerledi. Nice ocaklar batıran bir güzelliğe ve büyüdükçe anladığımız üzere sırtını buna yaslamayacak sağlam bir akla sahip olduğu için, Necla'ya unutmayın ki hiçbir şey olmaz. Necla kendine acımakla vakit kaybetmez. Necla'nın evini yüz kere yıksanız, kalkıp yüz birinci kez yeniden inşa eder. Necla ziyan olmaz, ziyan eder. Necla gibi olalım.

 

* Ve işte Şevket. Temiz yüzlü güzel oğlumuz seneler içinde tamamen ne idüğü belirsiz biri haline geldi. Sahip olduğu tüm iç disiplini, attığı her adımda babasından izin almaya harcayarak tükettiği için birdenbire gidip çok kötü şeyler yapması gerekti. Yokuş aşağı giderken gaza basan Şevket Tekin, yaptığı tüm kötü şeylerin sorumluluğunu karısı Ferhunde'nin sırtına yüklemesiyle, adını nefret hafızamıza altın harflerle kazımıştır. Şevket'e söylemek istediklerim: Yıkıl karşımdan.

 

* Tekin ailesinin günah keçisi olan Ferhunde'ye gelince, onu ufak ufak anlamaya ve ona biraz biraz hak vermeye başladığımız zaman artık büyüdüğümüzü söyleyebiliriz. Büyümemiz tamamlanmıştır. Bundan sonra daha ziyade keyfi büyüyeceğiz. Artık biliyoruz ki ''Bu dünyada hiçbir şey göründüğü hatta yaşandığı gibi değil, her şey hatırlandığı gibi.'' Hane halkının kuvvetle mutabakata vardığı tek nokta, her konuyu bir şekilde Ferhunde'nin varlığına bağlama gayretidir. Herkesi, her fırsatta aşağılandığı ve daima diken üstünde olduğu bir evde yaşadığını düşünmeye davet ediyorum. Herkes oturup başını ellerinin arasına alsın. Herkes fırsat buldukça aynaya karşı ''Ya ben n'apıyorum ya?'' ve buna benzer bazı şeyler desin.

 

Türk televizyonlarını doğduğuna pişman eden yazım burada sona eriyor ve yazının şarkısı burada başlıyor.

Birer Yaprak Döker Miyiz Tatlı Kız?

13 yorum

  • profil
  • profil
  • profil
  • profil
  • profil
  • profil
  • profil
  • profil
  • profil
  • profil
  • profil
  • profil
  • profil

Yorum Yaz