Sosyal medya hesaplarındaki takipçi sayıları yirmibin üst sınırını açınca sanırım insanlara bir kanaat önderi vasfı yahut toplumun kanayan yaralarını tespit etme dedektörü veriliyor. Adeta başlarında bir iyilik güzellik haresi peyda oluyor da sağa sola yargı dağıtıp hüküm verme hastalığına tutuluyorlar. Toplumu kurtarma, yozlaşmışlıkları, sağlıksızlıkları, zevksizlikleri belirleme ve başkalarının da gözüne sokma görevi... Sanki takipçi toplumu tarafından verilmiş bir nişandır o yirmibin baremi, bildiniz mi neden bahsettiğimi?
Bu kültür nasıl yerleşti nasıl oturdu bilmiyorum; kendini göstermek neden bir tavsiye aracına dönüştü ve bu hangi aşamalardan geçti de bu noktaya geldik kestiremiyorum.
Sanıyorum instagramın algoritmaları dönüştükçe ve geliştikçe homoinstagramuslar da kendilerini o yönde geliştirmek durumunda kaldılar çünkü artık takipçi sayısını belirleyen şey o sihirli sözcük oldu: etkileşim.
Kim neyi ne kadar gördü, nasıl ve hangi yolla gördü, kaç kez paylaşıldı, kaç kez görüntülendi, kaç kez başkalarına gönderildi. Şimdilik kendi paylaşımlarımızın akibeti ile bilebildiklerimiz bunlar.
Ama şunu söyleyebiliriz artık instagramın olayı görülmek değil etkileşime girmek. Beğeni almak artık primitif kalıyor. Like’larımız boşa gidiyor.
Kıyafetler, yemekler, çoluklar çocuklar, evler, mekanlar, geziler... E tamam hepsini gördük. Şimdi sıra geldi fikirlere! Hiç kimse de herhalde boş değil sonuçta takipçi sayısına baksana kızın.
Ortada fikir varsa karşıt fikir de vardır elbette. Biz de normal hayatta pek de kullanmadığımız en azından benim pek kulağıma gelmeyen bir kelime var ya hani polemik, evet işte polemiğe girmeye bayılıyoruz. Hele de polemiğe girenleri izlemeye, onları körüklemeye, haklıyı haksızı birbirinden ayırmaya...
İşte bunlar hep etkileşim.
Sosyal medya hesaplarındaki takipçi sayıları yirmibin üst sınırını açınca sanırım insanlara bir kanaat önderi vasfı yahut toplumun kanayan yaralarını tespit etme dedektörü veriliyor. Adeta başlarında bir iyilik güzellik haresi peyda oluyor da sağa sola yargı dağıtıp hüküm verme hastalığına tutuluyorlar.
Sadede gelmeye çalışırken bir iki bir şey söylemiş de bulundum. Mevzu şu: Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da bir şekilde adı muhafazakar kalan, ama aslında kimsenin de pek haz etmediği o kelimeli olay vuku buldu: Istanbul Modest Fashion Week. Kelime sevilmediğinden olsa gerek İngilizce’si kullanıldı. İngilizce kullanmamızın sebebi belki budur ya da moda haftalarının ağız alışkanlığıdır. Ama aynı şeyden bahsediyor gibi yapıyoruz.
Peki orada ne oluyor? Daha ziyade başörtülü kadınlar için tasarım yapan, ürün geliştiren ve ticaretini yapan insanlar, işlerini defileler yoluyla alıcı kitleye sunuyor.
Ve sonra aslında önce -tam da bu olaydan birkaç gün- bir şey oluyor. Yazının başında bahsi geçen o başlarının üstünde göksel bir hare taşıyanlar var ya işte buna normal değil diyorlar. Demekle kalmıyor hashtag altında toplanıyorlar. Ve işte beyanat verme savaşları böylelikle başlıyor. Gene bir hashtag gene bir ortak duygu boşalması gene bir kim kime dum duma durumu da böylelikle peyda oluyor. Şu an bu yazıyı yazmıyor da biriyle konuyu tartışıyor olsaydım “kim kime geçirirse” derdim ama demiyorum.
Araya girip bir sosyal medya bilgilendirmesi yapalım.
Sosyal medyada hashtag açmak ne işe yarıyor?
Size ne işe yaradığını söyleyeyim: etkileşim kazanır yani görülürsünüz. Hiç takipçiniz yoksa bile okunursunuz, hashtag’i başlatanlar “mention” alırlar, paylaşılırlar, ekran görüntüleri alınır, görülürler, büyürler. Elleri kaşınır, heyecanlanırlar, terlerler, serpilirler, kendilerini hatırlatırlar, koltukları kabarır, ellerini ovuştururlar.
Ve bir şey başardıklarını sanırlar. Başarırlar da.
Şimdi size küçük bir hashtag gelsin: #normal.
Ortada bir sistem varsa ve ticaret yapıyorsanız, uyumlanırsınız, bu normal.
Kendine göre bir moda haftası düzenlemek normal.
Moda haftasında manken görmek normal.
Onları beğenmek normal, beğenmemek de normal.
Bulunduğunuz mecra icabı büyümek ve görülmek isterseniz normal değil demeniz de normal.
Her şeye alışıyoruz, bu normal.
Alışmak tabiatımızda var, o da normal.
Muhafazakar moda mevzunu yeni yeni yaşıyoruz, onu oluşturuyoruz. İçindeyiz ama yabancıyız. Neredeyse yapılan her şey ilk ve en. Kuralları bozmadık, bu şeyi yeniden yazmıyoruz, ilk kez yazıyoruz. Ve görünen o ki yolda öğreneceğiz. Bir sonuca varıp varmayacağımız da belirsiz. Belirli olan bir şey var ki o da sınırların fluluğu. O yüzden bu kadar çok başka ses çıkıyor çünkü bu kıyafet henüz teyel aşamasında. Oldurup oldurmayacağımız ortaya çıkınca kendimizi dışarda ya da içerde konumlandırabiliriz. O zaman yakıştırıp yakıştırmama hakkımız da olabilir. Bir de tesettür bir kavanozun içinde açılmayı bekleyen bir konserve değil o nefes alıyor, sahibine göre şekil alıyor. Katı olan her şey buharlaşırmış ya hani onu öyle kaskatı bir kalıba sokmasak mı? Bırakalım nefes alsın.
Sonra da işte normal deyip geçelim.
12 yorum
Teşekkürler bu yazı için
Kalemınize saglık... Eğer yazma halka acıksa bende bişiler karalamak ısterım mutlaka. normal olagam ustu guzeldi...
Bilgilendirici bir yazı olmuş teşekkür ederiz.
Bu yazıdan sonra şunu yapmak istedim aşırıhaklı
normal deyip geçiyoruz :) Tebrikler
Çok beğendim çok doğru tespitler
aslında bu kadar tepki almanızın sebeplerinden birisi de yeterince acıklama yapılmaması.Istanbul Modest Fashion Week nedir içeriğinde neler var işleyiş nasıl oluyor. sonuçta muhafakazar kesime hitap ediyor ve muhafakazar kesim bu durumlara alışık değil.
Her şeye bir etkileşimimiz var ise bu güzel yazıya da olmalı:) Bülent Ortaçgil’in normal şarkısı eşantiyon olsun bu yazıya.
tesettür sahibine göre şekil almaz, asıl sahip belirlemiştir sınırlarını. misal 3 parmak saç/bilek/kol göstermek tesettüre dahil değil. kendi marjinal tercihlerinizi tesettüre bulaştırmayın lütfen. esnetmek istediğiniz şey bu değil. silineceğini bilsem de yazmak istedim. teşekkürler.
Yapmayın gözünüzü seveyim ya! Normal deyip geçmek #anormal
Evet dünya değişiyor, insanoğlu her yüzyıl yeni teknolojilerle ve yaşam biçimleriyle karşı karşıya kalıyor. Ancak değişmeyen bir şey var ki o da sınırlarını net bir şekilde belirlemiş olan İslam dini. İşte bu yüzden siz, onlar veya diğerleri her kim olursa olsun bu sınırları yerinden oynatıp sonra da buna normal diyemezsiniz. İstediğiniz gibi yaşamakta özgürsünüz. Ama bunu, dinini yaşamaya çalışan bir kesimi ifade eden “muhafazakar” sıfatı altında eğip büküp yapamazsınız. He bunu da ben demiyorum, kuralların net bir şekilde yazılı olduğu Kitap diyor. Ben desem “hadi ordan
Defilede manken görmek normaldir! İçki satan bir mekanda içki görmek de normaldir! Ama DOĞRU değildir içki satmak ve içmek dinimizce.Olay burda kopuyor zaten, ya zaten binlerce yıllık hikaye bu işte, bunu normal görenlerle, "hayır ya hu bu günah, normal değil , Allah şöyle şöyle diyor" diyenler arasındaki çatışma. Size anlatılmak istenen bu.Yanlış bir şeyi sanki olağan ve doğruymuş gibi göstermeyin demek istiyoruz. Bu büyük bir vebal,en azından yapıyorum ama günah biliyorum diyin,aklmayın,özendirmeyin, Tesettür dikkat çekmemektir. Bu konuda ayette de hadis de çok net. Neyin açıklaması bu?! . doğruyu söylemekten vazgeçemeyiz çünkü Allah bize bunu da emrediyor. Bana değil sadece , bu yazıyı yazana da emrediyor. Ama üstüne alınmamış bunu yazan.