Başörtüsünü Bırakanlar Ya Da Bırakmayanlar; Bu Kimin Meselesi?

Başörtüsünü Bırakanlar Ya Da Bırakmayanlar; Bu Kimin Meselesi?


Başörtüsü kullanmayı bırakan, terk edenlerin olduğu dönemde başörtüsüne dair konuşmak hem zor hem de hassas bir mesele. Çünkü konunun tam ortasında hem Allah’ın muradı hem de başörtüsüne dair yaşanan sancılı insan hikayeleri var. İnsanın hayatından ve Allah’tan yana bahis açıldığında bu kadar hoyratça ve rahat bir şekilde konuşulan bir ortamda bu yazıyı yazma fikrini defalarca düşünüp geri çekildim. Yazmaya başlayınca da kelimeleri tekrar tekrar sildim, konunun hassaslığı ve ciddiyeti beni yazma konusunda tereddütte bıraktı. Bir tarafta Allah’ın muradı bir tarafta da başörtüsüyle bağını kopararak hayattaki birçok bağını koparmış, koparmakta olan veya bununla restleşip yolunu "özgürce" ortaya koyan hanımlar var. Bu zamana kadar öğrendiklerim, meseleye olan bakışım, insani sorumluluğumla hiç kimseye bir şey öğretme kaygısı ve mutlak hakikat budur çağrısı gütmeden sadece anlama ve meseleye olan bakışımı dile getirme çabasıyla yazıyorum.

Konunun birçok tarafı, birbirinden farklı arka planları, çeşitli zeminleri var. Herkesin içinde yaşadığı başörtüsü hikayesi birbirinden farklı. Birinin başörtüye başlangıç hali ile bırakma hali bir değil. Sebepleri de bir değil. Başörtüsüyle kurdukları bağ da bir değil. Sonuçlarının bir olması onları aynı kefeye koymamızı anlaşılır kılmıyor. Elbette kesiştikleri, ortak oldukları taraflar var. Onların hepsini bir tutmak, aynı sebebin ürünü gibi görmek konuyu anlamamızda bir engel. Bunu özgürlük adına yapan, başörtüsünü bırakan birçok kişi olduğu gibi özgür olarak tercih edip hür iradesini ortaya koyarak bundan mutlu olarak başörtüsünü kullanan birçok kişi var. Baskıyla kapatan kadar baskıyla açan da var. Özgür olarak terk eden kadar özgür olarak seçen de var. Bunun üzerine hiç düşünmeyip ortamı böyle olduğu için kendi doğalında başörtü sahibi olarak yaşayıp yolun devamında sorgulayıp teslim olan da veya hiç benimseyememiş olan da var. Herkesin süreci farklı çünkü hiç kimse aynı insan değil. Herkesin hikayesi farklı çünkü her insan biricik. Kimsenin hesabı da toptan indirgemeci değil, şahsi.

Herkesin Bir Hikayesi Var Ve Kimse De Hakim Değil

Başörtüsü birine göre örtünmeye karar verilip örtülemeyeceği gibi bir diğeri için de tepki olsun diye terkedilecek bir durum değildir. Başörtüsünü tek bir şey konumlandırabilir; o da insanın Allah ile kurduğu bağdır. İnsanın Allah ile kurduğu bağ ve Allah’ın muradına karşı göz ettiği tutum hayatında başörtüsünün olması ve olmaması gerektiği sonuçlarını doğurur. Bu yüzden de dinin sahibi biz olmadığımız için bu meselenin de hesap görücüsü, dinin sahibi olan Allah’tır. Kimsenin de biricik hikayesinin birebir şahidi değiliz. Şahidi olduğumuz hikayelerde üstümüze düşeni yapmakla mes’uluz. Bu mesuliyet hakkımızın olması bizi hakim yapmaz. Dilimizin, kalbimizin, elimizin yettiğini söyleyip üstümüze yapmakla sorumluyuz. Bunu aştığımızda ontolojimizdeki sınırı, gücü, yetkiyi aşmış ve zulüm etmeye başlamış oluyoruz. İlerisine gittiğimizde "Neredeyse iman etmeyecekler diye kendini harap ediyorsun" ayetinin ilk muhatabı olan peygamberin de ümmetiyiz. Yani mesele hakkındaki sorumluluğumuzun bir sınırı var ve hidayet bizim dilimizde değil, kişinin kalbinde ve Allah’ın ona olan takdirinde. Bizim buradaki her savurganlığımız Allah’ın alanına müdahil olduğumuzu ve hayattaki varlık hiyerarşine zarar verdiğimizi gösterir. Yani bir o kadar marufu tavsiye etmekten sorumlu iken bir o kadar da benim yegane sorumluluğum değil.

"Neredeyse iman etmeyecekler diye kendini harap ediyorsun" ayetinin ilk muhatabı olan peygamberin de ümmetiyiz. Yani mesele hakkındaki sorumluluğumuzun bir sınırı var ve hidayet bizim dilimizde değil, kişinin kalbinde ve Allah’ın ona olan takdirinde. Bizim buradaki her savurganlığımız Allah’ın alanına müdahil olduğumuzu ve hayattaki varlık hiyerarşine zarar verdiğimizi gösterir.

Başörtüsü tesettürün bir parçasıdır. Tesettür de dinin bir parçasıdır. Ana kapsam alanı dinin kendisidir. Sorunumuz; başörtüsünü amaç haline getiriyor oluşumuzdandır. Tahminimce başörtüsünü baskıyla takmayıp, bugün iradesiyle başörtüsünü terk edenler de örtüyü amaç haline getirmediklerinden dolayı Allah ile kurduğu bağı devam ettirmekteler. Kimileri de başörtüsünü dinin amacı sayıp örtüyü bıraktıklarında Allah ile olan bağlarını da kopararak devam etmekteler.

İman Bir Eylemdir 

Mesele dinin şiarını, sorumluluğunu amaç edinmek ve bütünü kaçırmak. Bizim sorunumuz da başörtüsünü bütünün kendisi zannetmek. Oysa ki bütün Allah’a inanma ve Allah’a inanma boyutunda onun muradına razı olma ve onu iradenle tercih etme meselesi. Kaçırdığımız en büyük noktalardan biri de aracı amaç haline getirerek asıl bütünü ve anlamı kaybetmemiz. Bugün başörtüsüyle kurduğumuz bağ ile yaşadığımız sorun da zannımca buradan kaynaklanmaktadır. Arkasındaki temel olan bütünü kaçırdığımız için de başörtüsünün varlığı gerekli hale gelmiyor. Çünkü tesettür Allah’a iman güçlü ve canlı olduğu müddetçe sarsılmadan kendini anlamlı kılar. Ama bu zayıfladığı müddetçe de kendini yersiz kılar ve bir zaman sonra anlamını kaybeder. Çünkü ona kaynaklık edip onu güçlü tutacak olan öz, anlamını kaybetmeye başlamıştır. Başörtüsü meselesini de içine alarak düşündüğümüzde ise temel sıkıntımız Allah ile olan bağımızın, O’na olan yaklaşımımızın ve tasavvurumuzun değişmesidir. Yaşadığımız hayattaki ilişkilerimiz, taleplerimiz, yaşamak istediğimiz düzen, yaptıklarımız arasında Allah ile olan bağımız yok veya çok az. Bu ilişki olmadığı için de yerine getirmekte olduğun ibadeti yerine getiremiyor, istemiyor, benimsemiyor, terk ediyor durumunda kalıyorsun. 

Din hiçbirimizin tekelinde de değil, garantisinde de değil. Bugün iman ettim buna yüzyıl inanıyorum dediğimiz bir garanti de değil. Zevklerimizi, düşüncelerimizi, taleplerimizi yenilediğimiz kadar Allah ile bağımızı diri ve gündemde tutmaya ihtiyacımız var. En çok da bu bağı diri ve canlı tutmaya ihtiyacımız var. Gömleğin ilk düğmesi Allah ile iliklenmediği ve onunla Kur’an merkezli sahih bir ilişki kurulmadığı müddetçe hayattaki tüm ilişki biçimleri ve tasavvurlar zemininden koparak savrulmuş olacaktır. İman bir eylemdir, durağan değil dinamiktir. Dünyaya dair istediğimiz her şeye emek verip olması için çabalarken dünyamızı da şekillendirecek olan Allah ile bağımıza emek verme dirayetini gösterelim.

 

 

Başörtüsünü Bırakanlar Ya Da Bırakmayanlar; Bu Kimin Meselesi?

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.