8 Mart'ta İnsanlık Şiddetine Hayır!

8 Mart'ta İnsanlık Şiddetine Hayır!


 

Samsun’da sokak ortasında, çocuğunun çığlıklarına aldırış etmeden bir adamın eski eşinin başına tekme attığı görüntülere şahit olduk. Kıpırdayamayan kadının başına atılan tekmelerin kalbimizdeki hissettirdiği karmaşa ve hüznü bir yerlere oturtamamışken, ardından 8 Mart reklamlarını görmek mide bulandırıcıydı, feci can sıkıcıydı. Kadınlar ne çiçektir ne böcektir insandır diye haykırmak istedim. Yıllardır 8 Mart dahil önümüze düşen, etrafımızda gördüğümüz her olayla tekrarladığımız ve tekrar etmeye devam edeceğimiz "kadına şiddete hayır" şeklinde kınamalarımız var. Bu kadar çok "kadına şiddete hayır" derken bu kadar çok kadına şiddetin arttığı dönem olmamıştır sanırım. Önceleri yıl 2020 olmuş nasıl bunlar oluyor derken her gün daha beteriyle daha da artan ve bizi aşağıya doğru çeken yaşanmışlıklarla burun burunayız. Tepkiselliğimiz arttıkça şiddet artıyor. Reklamlar kadın üstünden para kazandıkça kadınlar daha çok ölüyor. Yasalar sertleştikçe sorunun neye dönüşeceğinin umudunu ve belirsizliğini birlikte yaşıyoruz. Hepimiz bu ironilerin oldukça farkındayız.

 

Kadın meselesinin insanlık problemi olduğunu biliyoruz. Bu ne sadece erkeklerle çözebileceğimiz, ne sadece kadınla çözebileceğimiz ne de sadece devletle, yasayla çözebileceğimiz bir problemdir. Ortada bir problem varsa bu, temelde toplumun ve sistemin insana olan bakışındaki problemdir. En azından bir birey olarak değişim istiyorsam ilgileneceğim temel başlangıç noktası burasıdır. Kadın meselesi, kadının veya erkeğin problemi değildir. Ortada insanlık problemi vardır. Kadın sorunu varsa insan sorunu vardır. Çocuk sorunu veya erkek sorunu varsa yine insan sorunu vardır. Son zamanlarda kadının başörtüsünü terk etmesini konuştuğumuz konu, yine kadınların sorunu olarak konuşulmaktadır. Kadınların meselesi değil, toplumun bir meselesidir. Başörtüsünü bırakma üzerinden kadının dindarlığını konuşurken onun yanında yer alan insan olarak erkeğin dindarlığı konuşulmamaktadır. Ortada bir değişim, farklılık, dönüşüm ve iyileşme söz konusu ise bu ne kadın üzerinden ne erkek üzerinden konuşulabilir. Ortada hep kaçırdığımız şey, insanın kendisidir. Kadından bahsettiğimiz yerde erkekten de bahsedilmeli yani doğrudan birlikte insandan bahsedebilmeliyiz.

 

Peki Toplumsal Cinsiyete Kur’an Nasıl Bakar?

 

Kur’an için ne sadece kadın ne sadece erkek vardır. Onun için ne zayıf yaratılmış kadın, ne güçlü yaratılmış erkek vardır. Ortada sadece insan vardır. Biz kadınları şöyle, erkekleri böyle yarattık dememiştir. İnsanı yarattık der. Kadının ve erkeğin ayrı yaratılışından değil insanın yaratılışından bahseder. Kimse kimsenin omurga kemiğinden yaratılmamıştır. Herkes aynı hamurdan, aynı üründen yaratılmıştır. (20/55) Kimsenin toprağının birbirinden daha kaliteli bir toprak çeşidi yoktur. Kadının erkeğin omurga kemiğinden yaratıldığını düşünenler, Yahudi zihniyetindeki uygulamayı devam ettirenlerdir. Nisa 4/1. ayet bu bağlamda tersini söyleyecek kadar ortadadır. Ey İnsanlık, sizi bir tek canlı varlıktan yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinin de pek çok kadın ve erkek var eden Rabbinize karşı sorumlu (takvalı) davranın diyerek ayet, insanların tek bir canlı özden yaratıldığına işaret eder.

 

Kur’an’ın hiçbir yerinde ne kadın ne erkek övülür, ne de birbirinden fazla kınanır. Kadınlar nesne değil, öznedir. Erkek ne kadar özne ise kadın o kadar öznedir. Kınanan şey eylemler ve zihniyetlerdir. Övülen insanlar değil davranışlar vardır. Hucurât 13/49. ayette de kadının ve erkeği yaratılmasında hiçbir fark olmadığını ve onların hayatları boyunca birbirinden farklı kılacak şeyin takva (sorumluluk bilinci) olduğunu söyler. Aynı şekilde kadın ve erkek Kur’an’da birbirinin rakibi değil, birbirinin eşi, birbirinin tamamlayıcısı, birbirinizin yoldaşıdır. Ayakkabı örneğinde olduğu gibi bir çift ayakkabı gibi eşler (kadın-erkek) ne sağ ayakkabının sol ayakkabının birbirinin yerine geçemediği gibi aynı türde olan ve aynı işlevde olan canlılardır. Ali İmran 3/195: Erkek olsun kadın olsun, çaba gösteren hiç kimsenin çabasını boşa çıkarmayacağım. Sizler karşılıklı birbirinizi tamamlayan parçalarsınız diyerek cinslerimize değil emeklerimize dikkat çeker. Kadınlığın ve erkekliğin önüne emeği koyar. İtibar edilecek şey bakılacak cinsiyeti olan emeklerimizdir. Emeği ve hakkı meşrebine göre cinsiyetleştiren bizim zihinlerimizdir.

 

Kur’an’da kadın- erkek hitapları hiçbir zaman tek taraflı gelmez. İnsanlara dair gelir. Ey insanlar veya ey iman edenler şeklinde insan, tek bir özne olarak ele alınır. Kadınların ve erkeklerin ayrı mahsus tutuldukları sorumluluklar ve ayrıcalıklar yoktur. Kadına uyarının geldiği yerde erkeğe de uyarı gelir. Vasıflar tek taraflı sayılmaz, bir bütün olarak sayılır. Ahzab 33/35. ayet on tane ideal insan vasfından bahsederek  her vasıfta kadınlar ve erkekleri birlikte zikreder.

 

Kur’an için önemli olan zihniyettir. Zihniyetinizi değiştirmenizi ister ve her ayetinde zihniyeti inşa eder. Eylemleri değiştirecek olan da zihniyetlerdir. Parçalamadan, sınıfına göre meşrebine göre ayırmadan zihniyet üzerinden eleştiriler sunar. Eylemlerde asıl olan ise insan, adalet ve zulümdür. Adalet sana veya bana göre, mahalleye göre değişen bir şey değildir. Rağıb El- İsfahani’nin dediği gibi, bir şeyi olması gereken yere koymaktır. Zulüm ise bir şeyi yerinden etmektir. Bizler her hangi bir şeyi yerinden ettiğimizde, yerini değiştirdiğimizde zulm etmeye başlarız. Kelimelerin vaaz edilen anlamını değiştirmemiz, ihtiyacı olan bir duyguyu sahibine iletmemiz, eşimize dostumuza olan sevgimizi kutsamamız -hakkından fazla sevmemiz-  zulmün bir parçasıdır. Kadına şiddette bedene yapılanlar zulmün sadece birer parçasıdır. En basitinden şirketlerin adalet ve şiddete olan farkındalığı, 8 Mart’ta reklam vermesinden ve kadınlara işyerinde fiziksel şiddet göstermemesinden ölçülemez. Kadınları iş yerlerinde ve evlerinde verdikleri emekleriyle orantılı olarak adil bir şekilde önlerini aşmadıkça, destek olmadıkça ve yollarını kolaylaştırmadıkça insanlık yükünü paylaşmadıkça meseledeki çözümsüzlüğümüz devam edecektir. Kadının değil, insanın köle olmasından razı olmamalıyız. Bu yüzden çözüm için Kur’an’ın insanı bir bütün olarak ele aldığı yönteme ihtiyacımız vardır. O yöntem, zulmü bir zihniyet olarak ele almak, insanı parçalamamak, insanlık payesinde buluşmak, şiddeti birbirinden ayırmamak ve kendi sorumluluğumuzu ortaya koymaktır.

 

Biz zihniyetimizi adil bir tasavvurla kurmadıkça erkeğin kadına, kadının kadına olan zulmünden ve kadının erkeğe zulmünden kurtulamayız. Mesele güçlünün güçsüze tahakküm etmesidir. Madem oyunu baştan kurmak ve daha güçlü bir şekilde değişim istiyoruz o halde güç ahlakını, güçle kurduğumuz ilişkiyi, insan tasavvurumuzu en baştan kurmakla ve yinelemekle sorumluyuz. Şiddete karşı koymayı birinin zülüm görmesini beklemeden, 8 Mart olmadan da hayatın her alanında ve vaktinde insanlık onurunu koruyacağımız nice güzel vakitlere.

 

 

2 yorum

  • profil
  • profil

Yorum Yaz