Sınırdışına Çıkmak İçin Her Zaman Vizeye İhtiyacın Yok

Sınırdışına Çıkmak İçin Her Zaman Vizeye İhtiyacın Yok


Bazen tatil planları çok anlık gelişir. Aylar öncesinden uzun hafta sonları için takvime bakmak ya da bayram tatilleriyle izni birleştirmekle uğraşmak zor gelir. Birkaç gün boşluk yakalarsın, kendine izin verirsin ya da o kadar bunalırsın ki kendini herhangi bir sınır kapısından öteye atmasan patlayacak gibi hissedersin. Yolda olmak bir tür kaçmak mıdır yoksa aramak mı bilmiyorum, ihtiyacın olan hangisi olursa olsun, eğer biraz ucuz ve kısa bir tatil yapmak; yakın rotalarda sırt çantasıyla birkaç gün dolaşmak istiyorsan vizesiz gezebileceğin hem yakın hem ilginç beş şehir rehberi derledik. Kültür turizminin de gözdesi olan bu şehirler hem ucuz uçak bileti bulmak açısından daha avantajlı hem de kabul edelim vize masrafından kurtulmak ve oraya harcayacağınız bütçe ile bazen bir şehir daha gezebilecek olmak iyi geliyor. Hem yakın hem mimari ve şehir kültürü açısından zengin bu şehirlere göz atmak isterseniz okumaya devam edin. Tabi her zaman Dış İşleri Bakanlığı’nın resmi web sitesine göz atmakta fayda var çünkü liste sık sık güncelleniyor:

Vizesiz Seyahat Edilen Bir Ülkeye Nasıl Girilir?

Vizesiz bir ülkeye gitmek konusunda kafalar bazen karışık olabiliyor, Kıbrıs gibi sadece kimlikle girebilecekleriniz ve Endonezya gibi kapısında kolaylıkla vize alabileceğiniz ülkeler var. Bu nedenle vizesiz bir gezi planlarken önce kısa bir arama yapmanızda fayda var. Vize istemeyen ülkelerin çoğunda polis kapıda kısa bir pasaport kontrolü yapıyor. Bu kontrolde dönüş biletiniz ya da konaklama bilgileriniz sorulabiliyor. Eğer polis ikna olmazsa sizi ülkeye sokmayabilir, dolayısıyla eğer yabancı diliniz yoksa mutlaka yardım isteyin ve yolculuk planlamanız yanınızda olsun.

Ohrid

Makedonya Türkiye ile vize anlaşması olan ülkelerden birisi, dolayısıyla yalnızca pasaportunuzla gidebilirsiniz. Ohrid UNESCO’nun dünya mirası kentleri arasında yer alıyor, yürüyerek gezebileceğiniz hem doğası hem tarihi ile sizi büyüleyecek bir şehir. Bir zamanların küçük ve şirin şehir çılgınlığını hatırlarsınız, sürekli bir yerler “slow city” yani sakin ve yavaş şehir ilan ediliyordu ve sonra sonra oraya akın eden bloggerlar sayesinde şehir artık ne sakin ve ne de eskisi kadar ucuz olabiliyordu. İşte aslında Ohrid kendisini bu çılgınlıktan bir nebze kurtarmayı başarabilmiş bir şehir. Makedonya’nın en gelişmiş turizm şehri olmasına rağmen hala turistik bir şehir değil. Başkent Üsküp’e 3,5 saatlik mesafede bulunan Ohrid kıyısında kurulduğu Ohrid Gölü ile de meşhur. Bu kadar iç göç ve nüfus artışı olmasa Bursa’nın bazı mahallelerinde bulabileceğimiz bir yapılaşması var Ohrid’in, tarihi Ortaçağ’a uzanan kilise ve manastırları, hisarları ve Osmanlı’dan yadigar camileri gerçekten görülmeye değer. Belki kıyısında olduğu gölün sükuneti bütün şehre sirayet ettiğinden, camileri ve kiliseleri gezerken zamanın ağırlaşıp bir sis gibi içinde ileri geri gezilebilecek bir maddeye dönüştüğünü hissedebiliyorsunuz. Avrupa’nın en eski Slav manastırı olan Saint Pantelejmon ve Arnavutluk sınırının hemen yanındaki Sveti Naum mutlaka görmeniz gereken yapılar. 1800’lü yıllarda Belgrad veziri Ali Paşa’nın restore ettirdiği Ali Paşa Camii Balkanlardaki Osmanlı eserlerinin en güzellerinden birisi. Şehirdeki kafeler de oldukça güzel ve fiyatları da uygun. Ne yiyeceğiz derseniz bütün Balkan ülkelerinde olduğu gibi lezzetli İtalyan restoranlar Ohrid’de de var ve ayrıca gölden beslenen balık lokantalarında çok ucuza lezzetli balıklar yiyebilirsiniz.

Lviv

Tarihi şehirlerde ya da bir şehrin tarihi dokusunda bizi bu kadar çeken nedir acaba? Yani Lviv gibi 5. yüzyıldan kalma, Mezopotamya şehirlerine göre genç bir şehirde bizi büyüleyen mimari doku neden buralarda büyüteçle arayıp bulmuşuz hissi yaratıyor. Şehrin bütününü kapsayacak kadar korunmuş mimari yapı bir tür zamanda yolculuk ihtimalini düşündürüyor bize. Tabi rafine edilmiş bir deneyim bu; özellikle Lviv gibi turizm şehirlerinde. Çünkü pek azımızın klasik bir Ortaçağ şehrinin pisliğine, kokusuna ve barbarlığına katlanabileceğini düşünüyorum. Neyse, Lviv’e dönelim, vizesiz yani sadece pasaportla gidebileceğiniz şehirler içinden en Avrupai olanı Lviv. Neo Rönesans, neoklasik veya art nouveau binaları görmek, daha doğrusu bizdeki Beyoğlu gibi şehrin bazı semtlerinde değil de şehrin dokusu içinde yaşayan sivil yapılarda görmek değişik bir deneyim. Svoboy Meydanı’nda bulunan tarihi Opera Binası hem mimarlık açısından hem de bolca altın kullanılan dekorasyonu ile dikkat çeken bir bina. Şehirde her yıl 60’ı aşkın festival olduğu düşünülürse muhtemelen birisine denk geleceksiniz gittiğinizde, önceden araştırmanızı tavsiye ederiz. Kültür turizmi açısından bence görülebilecek en ilginç ve zengin şehirlerden birisi Lviv, şehirdeki 60 farklı tarihi müze ile 120’den fazla kilise ve manastır ile mimari gözünüzü eğitebilecek bir şehir. Aynı zamanda kentin içindeki doğal parklar da ilgi çekici, başını sonunu ayırt etmekte zorlanabileceğiniz iki büyük park, içinde göletler ve minik tarihi yapılarla bütün gününüzü alabilir. Şehrin en ilgi çekici mekanlarından birisi ise bence 1683 açılan kahve mekanı. Türk kuşatması sırasında esir düşen Yuri-Franz Kulçinsky Türk kahvesi yapımını öğrenir ve Lviv’de yer altında bir maden gibi tasarladığı bir kahve mekanı açar. Üst katta bulunan kafede dinlendikten sonra burada dünyanın her yerinden gelen kahvelerden alabilirsiniz. Şehrin yeme içme kültüründe en etkili şeylerden birisi şüphesiz ev yapımı çikolata, eğer eve kadar yememeyi başarırsanız güzel bir hediyelik de olabilir. 

Beyrut

Lübnan’ın kadim başkenti Akdenizli Beyrut, Ortadoğu’nun en büyüleyici şehirlerinden birisi. Tarihi yazılı kaynaklarda M.Ö. 15. yüzyıla kadar giden Beyrut hem hareketli bir liman kenti olduğu için hem de antik çağlardan beri farklı kültürlerin egemenliğine girdiğinden gerçek bir kozmopolit başkent. Yani yeme içme mekanlarından alışverişe hem yerel lezzetlere kolayca ulaşabilirsiniz hem de bir anda canınız çok çekerse sushi ya da Fransız mutfağından nadide lezzetler bulabilirsiniz. Ama Beyrut’a gitmişken Akdeniz Müslüman mutfağının en güzel ürünlerini yemenizi tavsiye ederiz, zeytinyağının sarımsak ve şifalı otlarla buluştuğu; balık ile yerel bitkilerin en güzel yorumlarıyla karşılaşabilirsiniz. Şehrin karmaşası aslında alışık olduğumuz bir ritimde, her köşe başında karşımıza çıkabilen tarihi eserler arasına serpiştirilmiş yerel mimari ile betonarme yapıların zamanla kendiliğinden geliştirdiği uyum… Aynı zamanda şehrin finans ve yönetim merkezi olduğu için hala kozmopolit, hala çok katmanlı. Şehrin en önemli gezi mekanı bence Beyrut Ulusal Müzesi; klasik Avrupa mimarisini canlandırmayı amaçlayan Revival hareketinin İslam eserlerine uygulanışının en rafine örneği. Eski bir Haçlı kilisesinden dönüştürülmüş olan El Ömer Camii de şehrin ilginç mimari yapılarından birisi. Tavan freskleri ve ikonlarıyla Doğu Hristiyanlığının en güzel eserlerinden birisi olan Aziz George Yunan Ortadoks Katedrali’ni eğer girebilirseniz bir ayin sırasında görmenizi tavsiye ederiz. Beyrut Elie Saab, Tony Ward, Basil Soda, Pierre Katra gibi tasarımcıların butiklerinden özel tasarım kıyafetler alabileceğiniz özel alışveriş mekanlarına da sahip.

Şiraz

Binbir Gece Masalları ile Doğulu bir şehir arasında analoji yapmayacağım. Yani yapmayacağım diyorum ama cidden tutuyorum kendimi çünkü Şiraz ilk Pers İmparatorluğu zamanında kurulmuş, Roma ile yaşanan çekişmelerden İslam Devleti’nin yayılışına kadar tarihin birçok anına tanıklık etmiş bir masal şehri. Ama bence Şiraz’ın en etkileyici yanı bütün mimari dokunun ışıkla kurduğu ilişki. Nasr El Mülk, yani Pembe Camii’nin vitraylarından Kaçkar Hanedanı döneminde inşa edilmiş olan Naranjestan Sarayı’na ışığın nasıl renklenip, eğilip bükülüp yapıları başkalaştıran bir mimari öğeye dönüştüğünü görüyorsunuz. Birçok İslam şehrinde türbeler bulunur ama Şiraz şairlerin türbeleriyle, edebiyatın kaldırım taşlarına kadar nüfuz ettiği bir şehir. Yaklaşık 55 kilometre uzaktaki Persepolis M.Ö. 500’lü yıllardan kalma tarihi bir sit alanı, aynı zamanda özel olarak korunan hayvan heykelleriyle bir açık hava müzesi. Şiraz elbette tarihi yapılardan ibaret değil, eski zamanlardan beri baharatın başkentlerinden birisi olan Vekil Çarşısı’na mutlaka uğramalısınız. Safran ve Lahijan çayı gibi Türkiye’de bulmanızın zor olduğu özel tatlara ulaşabilirsiniz. Sokakta otomobil bagajlarında bile satılan göz alıcı İran halılarına rastlarsanız ve eğer taşımaktan imtina etmiyorsanız mutlaka alın derim ben. İran’ın damak tadı bize tabii ki çok yakın, tandırlar ve kebaplar gerçekten lezzetli. Sadece pasaportunuzu ve sırt çantanızı alarak gezebileceğiniz en güzel şehirlerden belki birisi Şiraz, halkın misafirperverliği ile kendinizi evinizde hissedeceğiniz şehirlerden birisi. Üstelik Azeri nüfus sayesinde hemen her yerde Türkçe konuşan birilerine rastlamak mümkün.

Batum

Batum İstanbul’dan kuzeye giderek ulaşabileceğiniz en beklenmedik Akdeniz şehri. Sakin, şirin, telaşsız, paniksiz bir liman kenti olan Batum aslında Sovyetlerden sonra planlama ve astronomik bütçe harcamaları ile turizm için neredeyse yeniden yaratılmış bir şehir. Mimari açıdan oldukça eklektik, bir İtalyan meydanı, devasa bir Yunan heykeli olan fıskiyeli bir alan, devasa bir dönme dolap, saat kulesi ve Empire State’i hatırlatan oteli ile neyin ne zaman yapılmış olduğunu bir bakışta ayrıt etmekte zorlanabilirsiniz. Genellikle 1800’lü yıllardan kalma tarihi kiliseler, bulvar ve kafeler etkileyici. Şehrin en dikkat çekici sanat eserlerinden birisi ise Tamar Kvesitadze’nin tasarladığı Ali & Nino heykeli, birisi Hristiyan birisi Müslüman olup kavuşamayan iki aşığı anlatıyor. Belki de bu bölgenin en kadim aşk anlatısı… Fakat bence Batum’un en eğlenceli yanı Sea Port adındaki deniz sporları merkezi. Sahil kasabalarında genellikle bir beach ya da otelin işletmesinde olan birçok deniz aktivitesi bu alanda, şehrin hemen göbeğinde yapılabiliyor. Yeme içme konusunda geniş bir deniz ürünleri menüsü sunan Batum’da Karadeniz hamsisinden Akdeniz levreğine her türlü balığı ve mezeyi bulabilirsiniz. Şehrin tüm “garib”liğine rağmen canla başla ışıldaması da Batum’u o “başka” şehirlerden biri yapıyor.

 

 

 

 

 

           

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.