Neredeyse bir yıl olacak, hem fiziksel hem psikolojik sağlığımızı tehdit eden bir sürecin içinde debeleniyoruz. Ama alıştık, çokça isyan ettik. Evlere kapandık, sevdiklerimizden uzak kaldık, bir adım uzağımızdaki kafelerin önünden pas geçtik, sosyal etkileşimimiz neredeyse sıfıra indi, spor yapmaya çok yüksek olmayan bizler sahil kenarında havayı öpüp koklarken bulduk kendimizi. Bu adına ‘yeni normal’ denilen şey bizi tutsaklık psikolojisine soktuğu gibi yıllardır yüz çevirdiğimiz kendimize de yeniden bakma zorunluluğu doğurdu sanki. Bu sefer de olmazsa tren kaçacak gibiydi. Açıkçası ben de böyle bir dönemde keşfettim Human Design’ı. Türkçeye İnsan Tasarımı diye çevriliyor ama dil alışkanlığından Human Design demeyi tercih ediyorum. Şimdi bana sorsanız nedir bu sistem diye inanın “yaşayan bilir” ya da “ne çok ezber sığdırmışım hayatıma” derim ve sözü uzun süredir Human Design üzerine derinleşen ve kök inanışları dönüştürme çalışmasında bu tasarımı kullanan Şule Seda Ay’a bırakmak isterim zira şimdiye kadar bu kadar kapsamlı bir şekilde bu sistemi kimse anlatmadı. İddia ediyoruz, bu röportajı daire.iki’den başka bir yerde bulamazsınız.
Yeni başlangıçların sihrine inanırım. İnsanı yeni bir yola çıkmaya sürükleyen şeylerin ardında hep bir hikaye vardır. Ve bu hikayeler hemen hemen herkeste heyecan uyandırır. Senin yeniye doğru yolculuğun nasıl başladı?
Yolculuğum 9 buçuk yıl kadar önce anne olmaya karar verdiğimde başladı. Nasıl bir anne olmak istemediğimi biliyordum ama bu konuda ne yapacağım hakkında kafam karışıktı. Şundan da emindim; çocuğuma içine sıkıştığım kültürel kodları aktarmak istemiyordum. Bu süreçle birlikte içe bakma yolculuğum başladı. Yaralarımı, inançlarımı, travmalarımı keşfettim. Ve değişmeye başladım, şifalandırmaya başladım kendimi. Bu uzun bir yolculuktu. Kızım doğduktan sonra mesleğimi bıraktım. İçimdeki kültürel kodları kırdım.
Çocukken, yetiştirilirken edindiğimiz kültürel kodların, bilinçli bireyler haline geldiğimizde çoğunlukla artık bize hizmet etmediğini deneyimliyoruz. Buna kök inançlarımızı da ekleyebilir miyiz? Bunları fark etmenin bir yolu var mı?
Ben gün içinde tetiklenen duygu ve düşünceleri takip ederek kök inançları keşfettim içimde. Onların seçimlerimi ve davranışlarımı, hayata bakışımı ve durumları ele alışımı nasıl etkilediğini gördüm. Kök inanışların içimde nasıl yankılandığını duymak ve onların seçimlerimi ve davranışlarımı nasıl etkilediğini görmek, hayata bakışımı ve durumları hangi şekilde ele aldığımı fark etmek benim için bir içsel devrimdi. Bu nedenle kök inançları bulmak, dönüştürmek zamanla yolculuğumun merkezi haline geldi. Hem kendimle hem de ihtiyaçlarımla bağlantıda kalmayı öğrendim bu süreçte. Merak duyduğum alanlara yöneldim; homeopati, enerji şifası, bitkisel şifa gibi bütüncül şifa alanlarında bir süre demlendim. Ancak fark ettiğim bir şey vardı; insanlara hangi yöntemle yardım edersem edeyim, her zaman konu kök inanışlara geliyordu benim için. Verdiğim destek bir şekilde bu alana kayıyordu. Çünkü o bilgi benim içimden geliyordu. O nedenle diğer çalışmalarımın bana kattıklarına şükran duyarak onları bıraktım. Kendi merkezimde kalmaya devam ettim.
Peki senin için kırılma noktası neresi oldu?
Human Design sistemi ile tanışınca bir kırılma yaşadım diyebilirim. İki buçuk üç yıl önce sevgili Deniz Parlak evimize ziyarete gelmişti. Tasarım haritasını görmek, eşim Asım’la aramızda kısır döngü haline gelmiş bir problemi fıtratımız üzerinden kolayca anlamamıza ve çözmemize yardım etti. Sonra ben de adım adım kendi fıtratım ile ilgili çalışmaya devam ettim. Yaklaşık 3 yıldır Human Design sistemi üzerine derinleşiyorum. Bu sistem bana kök inanış çalışmamı içine eklemleyebileceğim, yolculuğum ile inanılmaz biçimde uyumlu bir iskelet, davranış örüntüsü verdi. Ben de yolculuğumda biriktirdiğim bütün bilgiyi haritanın üzerine yerleştirdim ve böylece bir ruhsal eşlik çalışması doğdu. Bu hallerime dair deneyimlerimi bazen günlüklerimi blogumda, Instagram hesabımda ya da bir online gazetedeki haftalık köşemde paylaşıyorum yıllardır. Human Design haritama göre bu durum, davranış ve inanç örüntülerindeki bozuk, çarpık olanı sezebilmek, kök inanışlara ulaşabilmek benim fıtratımın bir parçası.
Nedir bu Human Design? Kim bulmuş ve nasıl keşfetmiş? Türkçe’ye "insan tasarımı" olarak çevirebilir miyiz?
Evet. Türkçe'ye insan tasarımı olarak çevrilmiş. Sistemi anlamlı bir bütün haline getiren kişi Ra Uru Hu adındaki bir müzisyen ve reklamcı. Astroloji, Kabala, I ching ve Hindu-Brahmin çakra sistemi ile kuantum fiziği sistemin temelini oluşturuyor. Ra, bu bilgileri 1987 yılında ilhami olarak sentezlemiş ve ortaya tamamen mekanik bir iskelet yapı çıkarmış. Human Design sistemi, kişinin doğum günü, saati ve yeri ile hesaplanan bir harita ortaya çıkarır. Bu harita hiçbir inanç sistemine dayanmaz. Bize mantık ve gözlem ile deneyimleyebileceğimiz bir bilgi sunar. Human Design kitabında Ra, "Sana söylediğim hiçbir şeye inanma, kendin için dene, sadece dene" demiştir. Bu cümle benim de çok hoşuma gider. 2 buçuk yıl boyunca kendi haritam üzerinde derinleşirken yaptığım tek şey bu idi. Bilgiyi almak ve sonra kendimi gözlemlemek. Bu şekilde bilginin gerçekliği, tutarlılığı ve mantığı, mekanik altyapısı beni büyüledi ve kendi çalışmamda kullanmam için ilham verdi.
Tasarım haritası yalnız bizim yaşamı nasıl ele aldığımızı değil aynı zamanda birbirimizle nasıl ilişki kurduğumuzu da açıklar. İki kişi arasındaki baskı, uyum, arkadaşlık dinamiklerini apaçık görmemize yardımcı olur.
Bu sistemle hiç tanışmamış, hiçbir fikri olmayanlar için en basit haliyle anlatabilir misin?
İnsan tasarımı haritası doğduğumuz anda sabitlenen fıtri yapımızı bütün detayları ile ortaya koyan bir sistem. Fıtrat bizim yaşamla nasıl ilişki kurduğumuz, onu nasıl okuduğumuzdur. Tasarım haritası fıtratımızın temel ve son derece mekanik dinamiklerini anlamamıza yardımcı olur. Aynı deneyimi yaşayan iki insan, o deneyimi kendi fıtratınca yaşar. Biri o olayla ilgili travma yaşarken, diğeri etkilenmeden yoluna devam edebilir. Aynı ebeveynin çocukları, anneleri ile tamamen farklı hisler biriktirirler. Tasarım haritası yalnız bizim yaşamı nasıl ele aldığımızı değil aynı zamanda birbirimizle nasıl ilişki kurduğumuzu da açıklar. İki kişi arasındaki baskı, uyum, arkadaşlık dinamiklerini apaçık görmemize yardımcı olur. Fıtratımızın hangi alanda başkaları ya da kültür tarafından koşullanmaya, manipüle edilmeye açık olduğunu görürüz. Bu alanlardaki koşullanmaları ayıklamaya, temizlemeye başlarız. Özümüze yaklaşırız. En temelde kendimizi anlarız. Yaşamın mekaniğini, nedenini ve niçinini anlarız. Böylece bakış açımız değişir. Deneyimimiz değişir. Biz değişiriz. Benzersiz yapımızı ortaya koymaya başlarız. Bu bir kendini, yaşamı, yolculuğu, dünya deneyimini anlama, kendini sevme, arınma ve özüne yaklaşma sürecidir.
İç İçe Birkaç Metod
Human Design için kadim bilgiler ve modern bilimin birleşik, iç içe olduğu bir sistem diyebilir miyiz?
Evet. Bu şekilde tarif ediliyor. Sistemin temelinde kadim bilimler ile kuantum fiziği bulunuyor. Doğum anında haritanın nasıl sabitlendiği, astrolojik izdüşümün insan fıtratını nasıl belirlediği kuantum fiziği ile açıklanıyor. Nötrino adı verilen parçacıkların insan üzerindeki genetik etkisinden yola çıkan sistem kadim astrolojik verilerin yanı sıra Çin I-Ching'i, Hindu-Brahman çakra sistemi, Kabala öğretisinin yaşam ağacı, kuantum mekanikleri, astronomi, genetik, biyokimya ve anatominin sentezinden oluşuyor.
Çok karmaşık gibi gözüküyor. Bunun yanı sıra her şey aslında birbiriyle bağlantılı da. Bu sistem hakkında şüpheye düştüğün hiç oldu mu?
Evrende her şey bir bütün. İçinde yaşadığımız küçücük dünyada bu bütünlüğü fark etmek zor, bunu biliyorum. Son derece materyalist bir eğitimden geçmiş bir eski mühendis olarak doğa, yerküre, güneş sistemi ve evren ile yeniden bağlantılanmak benim için kolay bir yolculuk olmadı. Ancak ardından gelen muazzam bir farkındalıktı. Ay, güneş ve döngüsel hareketlerin bedenimdeki etkilerini bir bir deneyimledikçe merakım arttı. Benim yolcuğumda önce deneyim ve farkındalık sonra bilgi ortaya çıktığı için şüpheye yer bırakmıyor içimdeki bilgi. Evren bir bütün ve her bir hareket bizi, insanları, etkiliyor. İnsan tasarımı sistemi bunu nötrino akışı ile açıklıyor. Her an güneşten, yıldızlardan ve bazı gezegenlerden yayılan, enerjisel olarak bilgi taşıyan, kütlesinin olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış bu parçacıkların yağmuru altındayız. Bu yağmur doğduğumuz an üzerimizde manyetik bir iz bırakıyor. Ve her gün, her an sağladığı akışla bizi etkiliyor, yönlendiriyor. Güneşte meydana gelen patlamalardan sonra yaşanan fiziksel semptomlar, dolunay ve yeniayın üzerimizdeki etkileri, bugün havada bir şey var dediğimiz anlar... Hepsi bu akışın bazı küçük belirtileri. Bu akışın, değişimlerin farkına vardıkça ve anladıkça, günlük geçişlerin zorluğuna rağmen merkezinde kalabiliyor insan. Savrulmadan deneyimleyebiliyor yaşamı.
Bildiğim kadarıyla bir haritamız var. Bunun içinde merkezler, kanallar ve tiplerimiz var. Her insan tipi farklı mı yani yoksa genel bir çerçeve var mı?
Harita bize önce bir dış katman veriyor. Auranın çalışma biçimini ve tipleri. İnsan tasarımına göre 4 farklı tip var; jeneratör (üretici), projektör (gösterici), reflektör (yansıtıcı) ve manifestör (gerçekleştirici). Tipler auramızın yaşamla ve diğer insanlarla nasıl etkileşimde olduğunu açıklıyor. Her tipin bu etkileşimin sonucu olan bir stratejisi var. Stratejimize uymak bizi hayatla akar hale getiriyor. Öz dinamiklerimizi deneyimlemenin en önemli adımlarından biri auramızın mekaniğini anlamak. Jeneratörlerin aurası içine alan, saran bir aura. Yaşam onun içinden akıyor ve o yaşama karşılık/cevap veriyor. Enerji dinamiği son derece dişil. Bir rahim gibi. Bu nedenle enerji en iyi davete verilen cevapla çalışıyor. Karşılaştığı insanları sarıp sarmalıyor üretici aurası. Böylece o kişi enerjisel olarak üreticinin hangi yeteneklere sahip olduğunu seziyor ve ona cevap verebileceği bir davet ile geliyor. Ve jeneratörde haritasında görünen iç otoritesi ile bu davetin ona uygun olmadığı yönündeki sesi dinliyor. Davet beklemeden bir iş başlatmak üretici aurasının mekaniğine ters olduğu için, o işler hiç ilerlemez, tıkanır ve üreticiler başarısızlık, hüsran hissederler. Projektörler birer öğretmen. Şimdi aklımızın almayacağı türden, özgün ve demokratik liderler. Onların aurası da davet ile çalışıyor. Ancak auraları hem sarıcı hem de karşılarındaki kişinin yolculuğunu, ruhsal amacını, karakterinin özünü anlayabilecek şekilde odaklanma kapasitesine sahip. Bu onların özgün eşlikçi, mentörlük, liderlik, öğretmenlik yeteneklerinin özü. Onlar da başlattıkları işlerin hiç gitmediğini gördükçe acı çeken gruptalar. Manifestörler, yani gerçekleştiricilerin aurası onları ayrıştıran, itici bir aura. Çünkü onların kendi hayallerini, içlerinden geleni aniden ortaya koymaları, başlatmaları için diğer aurik etkilerden uzak olmaları gerekiyor. Onlar davetsizce, aniden başlatan önderler. Tek yapmaları gereken başlatmadan önce bilgilendirmek. Böylece daha az dirençle karşılaşır, daha az öfkelenirler. Reflektörler oldukça az bulunan tiplerdir. Onların aurası, fıtratı tamamen karşılarındaki insanı ona geri yansıtır. Bu ilginç yapının hızlı bir karar mekanizması yoktur. Stratejisi bir ay döngüsü boyunca beklemektir. Auranın ilk katmanından sonra cildimiz ya da giydiğimiz kostüm gibi diyebileceğimiz profil gelir.
Kaç farklı profil var ve bunlar ne anlama geliyor?
12 farklı profil bizim ilişkilenme biçimimizi derinleştirir, detaylandırır. Bütün bu katmanların en altında fıtri enerji akışımız bulunur. Enerji merkezlerimiz ve onları birbirine bağlayan kapılar, kanallar. Bütün bu katmanların en altında fıtri enerji akışımız bulunur. Enerji merkezlerimiz ve onları birbirine bağlayan kapılar, kanallar.
Merkez Kaç Tazı Tut
Kapıların ve merkezlerin birbiriyle çalışma şekli nasıl gerçekleşiyor? Kaç merkez var?
İnsan tasarımı sisteminde 9 merkez var. Baş, ajna, boğaz, G-merkezi, kalp, dalak, solar pleksus, kök ve sakral. Her bir merkez belirli kapılara sahip. Orada üretilen enerji bu kapıların temasında okunuyor. Bu okuma bizim deneyimimizi, davranışlarımızı şekillendiren şey. Bu şuna benziyor; bazı insanlar başkaları tarafından yargılandıkları zaman bunu o kişinin kendine ait fikri olarak duyabilirler, kişiselleştirmez, savunmaya geçmez, üzerlerine alınmazlar. Bu sanki doğal olarak gerçekleşir. Bazı insanlar ise incinirler. Yargıyı fikir olarak duyabilen insanların o enerjinin girdiği merkezlerinde “yargılanmaktan korkma” kapısı aktif değildir. Oradan geçmediği için enerji, onların umurunda değildir başkalarının yargıları. Ama o kapıya sahip olanlar için bu bir meseledir. Açılımlar bu kadar basit olmasa da örneklendirmek istedim.
Merkezlerimizden bazılarının tanımsız, bazılarının tanımlı olması ne anlama geliyor?
Haritada bazı merkezler tanımlı, bazı merkezler tanımsızdır (açık). Bir kanal ile birbirine bağlanmış, teması belli ve sabit bir akışı olan merkezler tanımlıdır. Dünyayı bu akış üzerinden, oradaki konseptlerle okursun ve o enerjinin teması ile davranırsın. Tutarlı ve güvenilir bir akıştır bu. Tanımlı olan merkezler radyo vericisi gibi çalışır. Yani enerjiyi, sahip oldukları temada “yayarlar”.
Tanımsız merkez nasıl çalışır, örnek verebilir misin?
Herhangi bir kanal ile bir yere bağlanmayan merkezler ise tanımsızdır. Bu merkezler “açıktır”, radyo alıcısı gibi çalışırlar. Tanımlı merkezlerden yayılan enerjiyi alıp, 8 kat büyütürler. Bir çeşit "birlik" deneyimi yaşarlar karşıdaki insan ile. İnsanlığın esnekliğe açılan kapılarıdır açı merkezler. Çocuklar büyürken ebeveynleri ve kültür tarafından, sonrasında da diğer insanlar tarafından koşullandırılmaya açık, kırılgan merkezlerdir. Alıcı ve verici/yayıcı olma durumu oldukça ilginçtir. Çünkü bizim diğer insanlarla olan ilişkilerimizi belirler. Örneğin dalak merkezi açık bir birey, diğer insanların korkularını büyüttüğü için kalabalık ortamlarda panik olabilir, atak yaşayabilir. Duygu merkezi açık bir birey, karşısındakinin duygularını deneyimleyecek, o üzgün ise kendini daha üzgün hissedecektir. Ajna merkezi açık bir bireyin zihni kolay dağılabilir veya kalabalık ortamlarda ciddi zihinsel yoğunluk ve sonrasında baş ağrısı deneyimleyebilir.
Bu çalışmayı özel kılan şey nedir? Doğum haritası, kişilik analizi ve benzerleri gibi astrolojik harita okumalarından farkı nedir?
Bahsettiğiniz çalışmalarla ilgili karşılaştırma yapabilecek kadar çok şey bilmiyorum ancak insan tasarımının en önemli etkisinin koşullanmalardan arınmak olduğunu söyleyebilirim. Açık merkezler içinde büyüdüğümüz kültürün beklentileri ile koşullanırlar. Ebeveynlerimizin tanımlı merkez, kapı ve kanalları bizi çocukken o enerjiyi taşıyormuşçasına koşullar ve öz olmayan davranış örüntüleri geliştiririz. Bu harita bağlamında bunların hepsini tespit edip, arınma çalışması yapabiliriz.
Evet haritamızı öğrendik. Merkezlerin, kanalların nasıl çalıştığına hakimiz. Peki süreç bundan sonra nasıl ilerliyor? Enerji çalışmaları ya da niyetlenme çalışmalarının katkısı var mı?
Bu aşamadan sonra süreç kendini gözlem ve deneyim ile ilerliyor. Bu bilginin kişide nasıl açılacağı, bağlantıların, katmanların kendini nasıl göstereceği tamamen bireysel bir yolculuk. Ben yaptığım çalışmada danışanların bu bilgiyi kullanarak ortaya çıkardığı katmanları dengelemelerine şefkatle eşlik ediyorum. Bu esnada "niyet" çalışması yapmayı çok önemsiyorum. Human Design bize sahip olduğumuz fıtri temaların anahtar kelimelerini veriyor. O anahtar kelimeleri duymak içimizde geri döndürülemez bir açılım süreci başlatıyor. Anahtar kelimeler ve kişinin bilinçli şifalanma ve dengelenme niyeti ile perspektif öyle bir değişiyor ki, deneyim değişmeye başlıyor. Benim için eşlik etmesi inanılmaz keyif veren bir süreç bu.
Bir örnek verebilir misin?
Örneğin sahip olduğumuz bir kanalın temasını anladık. Anahtar kelimelerini duyduk. Farkındalık ile gözlem yapmaya başladık. Dengelenmeye niyet ettik. Bu kanal bağlamındaki birçok şey kısa süre içinde bizim için görünür olmaya başlıyor. İlişkileri fark ediyoruz. Buradaki enerji diğer merkezlerle nasıl ilişkileniyor. Nasıl davranışlara sebep oluyor. Öz olmayan koşullanmalar açığa çıkmaya başlıyor. Ve biz tek tek bu koşullanmaları bırakıyoruz. Bırakmanın akabinde "yeni" kendini göstermeye başlıyor. Şifalanma yavaş yavaş tamamlanıyor.
Öğrenince Ne Oluyor Peki?
İnsanın fıtri özelliklerini yani gerçek doğasını bilmesi ona ne kazandırır?
Kendini anlamayı, kendini bilmeyi ve sonrasında sevebilmeyi öğreniyor insan. Diğer insanlara karşı anlayış geliştiriyor. Suçlama dinamiğinin ortadan kalktığına defaatle şahit olmuşumdur. Yaşamla uyum içinde olmayı getiriyor. Yaşamı, hayatı, yolculuğu anlıyor ve anlamlandırabiliyorsunuz. Bir de tatmin. Sanırım en önemlisi de bu. Tatmin.
Tasarıma uygun davranmak ne demek? Diyelim ki bu tasarıma uygun davranmıyoruz, ne olur? Pişmanlık duyar mıyız mesela ya da hüsrana kapılır mıyız?
Tasarıma uygun davranmak içimizde akan enerji ile uyum içinde olmak demek. Yaşamın içimizdeki akışına uyumlanmak, dirençsizce onunla akabilmek demek. Çünkü yaşam her birimizin içinde farklı biçimlerde akıyor ve biz koşullanmalar sebebiyle o enerjiyi, olmayacak yerlerden akmaya zorluyoruz. Olmuyor tabi. Direnç ile karşılaşıyoruz. Her tip kendi duygusunu yaşıyor burada. Hüsran, öfke, hayal kırıklığı...
Daha affedici mi oluyoruz yoksa kabullenme eşiğimiz mi değişiyor?
Affedici olmak değil buradaki deneyim. Daha çok bir kabul. Kendi dinamiklerini anladıkça insan, diğer insanların davranışlarına yönelik de bir farkındalık geliştiriyor. Kişiselleştirmemeye başlıyorsunuz. Merak duymaya... Fıtri mekaniklere dayanan bu anlayış daha önce orada olmayan bir iletişim alanı açıyor aranızda. Bu şekilde ilişki kurma deneyimi değişmeye başlıyor aslında.
Tasarımını bilen bir kişi aşk, ilişkiler, kariyer, ebeveynlik hayatına nasıl katkılar sağlar?
Haritada olan ve sanki eksiklikmiş gibi deneyimlediğimiz alanlarda "tamamlanma" arar ve bunu aşk zannederiz bazen. Ya da yine eksik sandığımız yerleri doldurmak için bağımlılıklar geliştirmişizdir. Bunları anlamak ilişki kurarken kendi merkezimizde kalmamızı, özümüzle teması kaybetmemeyi kolaylaştırıyor. Fıtratımızın yaşamla nasıl etkileştiğini anlamak, deneyerek öğrenmek iş deneyimini tamamen değiştiren bir şey oluyor. Ebeveynlikte ise çocukların haritalarını bilmek, yaşamlarının daha başında koşullanmalara karşı farkındalık kazanmalarına yardımcı olabilmemizi sağlıyor ve ilişkimizin yapısını tamamen değiştiriyor.
Her bir tasarımın biricik olması kulağa çok heyecan verici geliyor. Gerçekten böyle mi? Bir kişi ile aynı haritaya sahip olabilmemiz mümkün değil mi?
Bence mümkün değil! Toplamda 64 kapı var. Her bir kapının 6 farklı çizgisi, her çizginin 6 farklı tonu, her tonun 6 rengi ve her rengin 5 bazı var. Bu her bir kapının 1080 ayrı olasılığı var demek oluyor. Bir saniyelik fark bile her şeyi değiştirir!
Buna bir kendini keşfetme ve öğrenme çalışması diyebilir miyiz? Anladığım kadarıyla haritayı yorumlayabilmek de çok önemli...
Evet bu fıtrat odaklı, bireysel bir öz kabul, öz şefkat ve yeniye kendini açma çalışması. Bu çalışmanın merkezi, önce bilinçli niyeti sonra da niyetin bir açılımı olarak kök inanışların tezahürlerinin keşfini ve inanışı bırakmayı içeriyor. Ben bir Human Design analisti değilim. Tasarım haritasını bir araç olarak kullanıyorum çalışmamda. Böylece danışanları daha iyi anlayabiliyor, dinamiklerini kolaylıkla çıkarabiliyor ve şu an yaşamlarında yaşadıkları sıkışmışlıklara dair kök inançları değiştirme süreçlerine eşlik ediyorum. Onlara bir şefkat alanı açıyorum. Dinamiklerini anlayabilecekleri, artık onlara hizmet etmeyen yükleri bırakabilecekleri ve kendilerini yeniye açabilecekleri bir alan.
Not: Editör okurken dinlemeniz için bir adet şarkı seçmiştir.
Kendi tasarımınıza ulaşmak için linki tıklayın.
1 yorum
Çıkan tasarımı nasıl yorumlayacağım,anlamadım :))