10 Nisan Gecesinde Neler Olduğunu Anlamaya Çalışıyoruz

10 Nisan Gecesinde Neler Olduğunu Anlamaya Çalışıyoruz


Hani bazı ailevi durumlar vardır ki herkese söylenmez, çekirdek aile içinde sır olarak kalması gerekir. Ama bunu duyan geniş aile bireyleri ya da dostlar ısrarla detay sorar, "Aa aşkolsun ben herkes miyim" der… Bu şu demektir aslında "Merak etme, benden sana zarar gelmez". Pek çoğumuzun karşılaştığımız olaylarda kendimize dair düşüncesi budur. Bizden kimseye zarar gelmeyeceğine inanırız. Oysa ki gerçek bu değildir. Bizden de zarar gelebilir. Başkasının sırrına vakıf olmak, o kişilerin sınırlarının içine dahil olmak anlamına gelir. Eğer sınırlarınızın içinde sizin müdahale etme imkanınızın az olduğu birileri varsa sınırlarınız tehdit altındadır demektir. Bu sebeple ailevi durumlarımız için "aile içinde olan aile içinde kalır" denir.

 

10 Nisan Cuma gecesi büyük şehirlerde 48 saatliğine ilan edilen sokağa çıkma yasağı bana bunları düşündürttü. Yasağı duyduğu anda kendini sokağa, fırına, markete, pastaneye hatta kuruyemişçiye hatta ve hatta benzin istasyonlarına atan, tüm kalabalığa ve hengameye rağmen alışverişe devam etme konusunda ısrarcı olan insanların zihin yapılarını düşünmeye başladığımda, aklıma ilk gelen insan yapısı buydu: "Ben herkes miyim"ciler. Öyle ya onlar 'diğer insanlar' gibi sokağa boşu boşuna çıkmazlardı. Bu söz konusu 'diğer insanlar' sorumsuzca davranışlarla evlerini terk ediyorlardı. Ancak " ben herkes miyim"ciler sadece ihtiyaçlarını gidermek için dışarıdaydılar. İki kişinin bile yan yana durmasının virüsün yayılmasına katkı sağlama ihtimalini o akşam için gündemlerinden çıkarmışlardı. Çünkü onlar herkes değildi. Herkesin başına gelen kötülükler onların başına gelmezdi. Ya da onlardan kimseye kötülük bulaşmazdı.

 

 

Peki, kim Bu "Ben Herkes Miyim"ciler? Bu düşünce yapısı nasıl gelişti?

İnsanların herşeyi unutup dışarı akın etmesini pek çok sebebe bağlayabiliriz. İlkel beynin aç kalma korkusu, tokluk halinin kaybının korkusu, konforu kaybetme korkusu gibi sebepler insanları sokağa çıkmaya itti elbette. Ancak tüm bu görünenin arkasında aslında öyle bir zihin yapımız var ki tüm bu olanları mümkün kıldı. Kısaca anlatamaya çalışacağım.

 

Zihnimiz doğuştan iyiyi ve kötüyü ayırt etme yeteneğine sahiptir. Bir bebek, annesi ona sevgi gösterdiğinde, acıktığında onu emzirdiğinde annesini iyi olarak kodlar ve hisseder. Tam tersi annesi ona kızdığında, ya da acıktığında onu hemen beslemediğinde anneyi kötü olarak yorumlar. Bunu çocuklukta da görebiliriz. Bir çocuk için annesi bir melektir. Dünya'nın en iyi varlığıdır. Ancak annesi ona kızdığında "Seni hiç sevmiyorum, sen en kötü annesin" diyebilir. Çocuk için anne ya iyidir ya kötü.

 

Bu iki uç düşünce şekli çocuk için normaldir. Çocuk iyiyi ve kötüyü bilmekte, ancak zihninde birleştirememektedir. Çocuk bu birleştirmeyi ebeveynlerinin tutum ve davranışları ile edinir. Anne ve baba çocukları yanlış bir şey yaptığında onu uyarır, düzeltir ve sevgilerini eksiltmeden ona doğruyu gösterirse, çocuğun zihninde "Ben iyi bir çocuğum, ancak yanlış yapabilirim ve bu yanlışlar bana ya da çevreme zarar verebilir" düşüncesi oluşmaya başlar. Yani çocuk aynı zamanda hem iyiyi hem kötüyü kendi üzerinde deneyimleyerek birleştirir.

 

Tam tersi ebeveyn iyiyi ve kötüyü birleştiren değil ayrıştırıcı bir tutum sergilediğinde, davranışa değil çocuğun kişiliğine yönelik uyarı yaptığında, yaptırım uygularken sevgi değil nefret sergilediğinde, çocuğun zihninde "kötü davranışları sadece kötü insanlar yapar" imgesi oluşur. Böylece kötü ve iyi hiç bir zaman birleşemez. Kişi bölünmüş bir zihin yapısı ile yetişkinlik hayatına adım atar.

 

Tahayyülü ikiye ayrılmış bir zihin, kendisini bu iki taraftan birine atamak zorundadır. İnsan kendisini her zaman iyi tarafta görür. Kötülükler ise hep başkasının elinden çıkar. Hep başkası aptal, günahkar, tamahkar ve dedikoducudur. Herkes kurnaz, o iyi kalpli, herkes zalim o mazlumdur. O asla ama asla herkes değildir.

 

İşte aslında insanların dün gece sokağa rahat çıkmalarını sağlayan, bu kendilik yapıları ne yazık ki… "Benden kimseye zarar gelmez” ile “bana bir şey olmaz" düşüncesinin altında yatan sebep kendimizi tüm kötülüklerden beri görmemiz.

 

Biz herkesiz sevgili arkadaşlar! Evet, bizim elimizle kötülük yayılabilir! Kötü insanlar kötülük yapar gibi bir matematiği yok dünyanın. İyi niyetle, saf düşünceyle de kötü bir sonuca yol açabilir insan. İyiliğin de kötülüğün de kaynağı biziz! Kötülüğün müsebbibi olmamız bizi kötü yapmadığı gibi, iyiliğin kaynağının biz olması da bizi melek yapmaz! Son nefesi vermeden kişi hakkında hüküm verilmez.. Lütfen bunun bilincinde olalım ve kimsenin son nefesine sebep olmayalım! Bu süreç akılla ve bu alanda çalışan bilim insanlarını dinleyerek atlatabileceğimiz bir süreç. Yaşadığımızın daha kötüsünü görmek istemiyorsak, şimdi aklımıza güvenme zamanı…

 

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.