Zoom Toplantıları, WhatsApp Görüntülü Ev Oturmaları, Ekmek Pişirme: Karantina’nın Mikro Trendleri

Zoom Toplantıları, WhatsApp Görüntülü Ev Oturmaları, Ekmek Pişirme: Karantina’nın Mikro Trendleri


 

Evde çalışmak diye bir kavram işi bilgisayarla olan bütün çalışanların ve öğretmenlerin gündemine girdi. Bu yeni durumla birlikte süresiz izne çıkarılanlar da vardı, ücretsiz izne ayrılanlar da. Şanslı bir kesim ise ücretli izinli sayıldı, evlerine gönderildi. Öyle değişik zamanlar yaşıyoruz ki evin duvarları bizimle konuşana kadar hiçbir şeyi anormal saymıyoruz artık. Bu nedenle de her gün ne giydiğine baktığımız ışıltılı filtreli Instagirllerin ekmek tarifi vermesi, akademisyenlerin bugün ne pişirsem temalı twitlerine alıştık. İşte Türkiye’den ve Dünya’dan karantinanın mikro trendleri…

 

Bu karantina trendlerinin, saçma sapan challengeların aslında iyi de bir fonksiyonu var. İzole yaşadığımız şu günlerde toplumun bir parçası hissediyor, birlikte eğleniyormuşuz hissine kapılıyoruz. Hep birlikte ekmek yaparken yaptığımız tarif alışverişi bunun en güzel örneği. Ortaklaşa bir iş yapıyoruz hissine kapılıyoruz.

 

Gündelik hayatımızdaki rutinler değiştikçe aslında neye bağlı olduğumuzu daha iyi anlamaya başlıyoruz. Sabahları kahvaltıdan hemen sonra içtiğimiz bir dal sigara mı, her sabah iş yerinde düzenli olarak yaptığımız işler mi, okul kantinindeki uzun ara sohbetleri mi? 7’den 70’e, genci yaşlısı aslında en bağlı olduğumuz şeylerin başında hamur işi geliyormuş, bu karantinada anladık. Bir diğer bağımlılığımız da haliyle sosyal medya oldu. TicToc son yılların en büyük kullanıcı akımına uğradı, Instagram zaten canlı yayından storyleri göremediğimiz bir hal aldı, Twitter’a dakikada binlerce içerik giriliyor. YouTube bu süreçte TV kanallarının büyük bir eksiğini kapattı, alternatif bir medya olarak ana akım medyaya yön veren yayınlara mecra oldu. Peki biz bu süreçte ne gibi trendlerin içine düştük?

 

Aslında bütün dünyayı etkisi altına alan hamur işi/ekmek pişirme seansları önemli bir duruma işaret ediyor. Birincisi tehlike ve tehdit anlarında kendimizi ve rutinimizi sağlama almak için köklerimize geri dönüyoruz, ikincisi de içten içe organikçilere, ekşi mayacılara özenmişiz de haberimiz yokmuş. Su, un ve tuzdan oluşan, insanların kaşık bile olmayan zamanlardan beri pişirdiği bir yiyeceği pişirmekle övünmemiz bir yana, hepimiz elimizi ekmek teknesine sokmaya çok hevesliymişiz meğer. Belki de şu anda delicesine mahrum kaldığımız modern yaşam alışkanlıklarımızdan kopunca köklerimizle bağ kurma ihtiyacı hissettik, kim bilir?

 

Hayatımızda uzunca bir süredir var olan görüntülü konuşma bile şekil değiştirdi ve çoğumuzun hayatına bir toplantı masası olarak girdi. Mikro bir trend midir yoksa kalıcı olur mu bilmiyoruz ama şimdilik görüntülü konuşma başka bir anlam taşıyor. WhatsApp’ın birden fazla kişi ekleme özelliğini keşfeden aile büyüklerimiz de online aile görüşmeleri, arkadaşlarla da görüntülü ev gezmeleri yapmaya başladık bile. Bu konuşmalarda şimdi öğrenmemiz gereken karşımızdakini dinlemek, başkasının da konuşması için es vermek, çünkü çoğunlukla büyük bir gürültü yaşıyoruz. Görüntülü grup konuşmalarında paralel muhabbet döndürmenin imkansızlığını anlayana kadar da böyle gidecek gibi görünüyor.

 

Güney Kore’nin ünlü bir kahvesi var, ismi Dalgona. Aslında bildiğimiz granül kahve, şeker ve kaynar su ile yapılıyor ancak bir püf noktası var, köpük köpük olana kadar çılgınca karıştırılıyor ve Starbucks kahvesine benzer bir kahve elde ediliyor. Her ev trendi gibi bu da uzun bir el emeği gerektiriyor. Bu nedenle de karantinanın ilk yayılan trendlerinden birisi bu oldu Avrupa ve Amerikalı bloggerlar arasında. Yavaş yavaş da bize gelmeye başladı, erkenden haberiniz olsun dedik. (Bu yazının yayına alınmasından bir gün sonra Refika Birgül'den geldi Dalgona kahvesi tarifi, buyurun burada.  

 

Bu dönem eğer tarihe mikro trendleriyle geçecekse bunlardan birisi kesinlikle online eğitimler olacak. Belki de bu dönemi online eğitimlerin başlangıcı olarak anacağız, bir süre sonra fiziksel olarak insanları bir arada toplamanın mantıksızlığı konuşulacak kim bilir. Online eğitimlerin yanında bize yine online gezilebilecek müzeler, okunacak ücretsiz PDF kitaplar da var. Salgına sadece internet ve sosyal medya üzerinden bakıp anlamlandırmaya çalışan uzaylılar olsaydı eğer, bir grup insanın evde sıkılmaması üzerine yapılan bu büyük çabayı manasız zannedebilirdi. Tabi, elin uzaylısı nereden bilsin, biz modern insanın performans kaygısı var. Olmak için yapmak zorundayız. Yapmış olmak için de göstermek zorundayız. Konsere gitmek, gittiğimizde eğlenmek, eğlendiğimizi göstermek mecburiyetimiz var. Hayatımız üretken kalmak gibi profesyonel ve profesyonel olmayan bir baskıyla örtülü. Çalışan anne isek en iyi olmalıyız, değilsek çocuklarına kendini adamış bir anne, evlenmemişsek çalışmak, çalışmıyorsak kurstan kursa koşup kendimizi geliştirmek zorundayız.

 

Bütün bu mikro trendlerin kalıcı olup olmayacağı, performans kaygımız ve üretken olma zorunluluğumuzla yüzleşip yüzleşemeyeceğimizi zaman gösterecek. Öyle ya dünya değişecek beklentisi taşıyoruz çoğumuz. Ne için ve kime ürettiğimizi sorguladığımız günler de gelir inşallah.

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.