Yakın Koronavirüs Takibi ve Devlet Dersi 202

Yakın Koronavirüs Takibi ve Devlet Dersi 202


 

Devlet Dersi 101’i hatırlıyoruz değil mi sevgili daireiki? Bu dersi biz ardı ardına gelen darbelerle, dünya da İkinci Dünya Savaşı arası yükselen rejimlerle öğrenmişti. Şimdi, devlet dersine yeni sürüm geldi, giriş dersini aştık, ileri düzeydeyiz. Devlet bizi ne kadar izleyebilir? Ne kadar yakından hayatımıza dahil olabilir, müdahale edebilir? Aslında, devlet bireyleri bir takım verilere dayanarak teknolojinin de yardımıyla sınıflandırarak çeşitli haklarını kısıtlayabilir mi? İnsanları sınıflandırıp belli bir düzene sokmak amacıyla, bir bakıma kendi iktidarını sağlamlaştırmak, toplumu daha kolay yönetebilmek adına çeşitli düzenleme sistemlerini kullanabilir mi? Bu soruları felsefeciler, Foucault ve Agamben gibi büyük düşünürler, politik felsefe çalışan akademisyenler yıllardır tartışıyor, yeni kavram ve terimler üretiyorlar. Şimdi yaşadığımız pandemi insanlara iyi bir gözlem, devletlere ise uygulama imkanı sağladı. Devletler, salgını durdurmayı amaçlarken enfekte kişileri telefonlara indirilen, indirilmesi zorunlu tutulan uygulamalarla kolayca takip edebiliyor, karantina kuralları belirleyerek bu insanların bir yerden bir yere gidişini dahi kontrol edebiliyorlar. Burada iki kritik soru çıkıyor karşımıza, salgın tam anlamıyla bitecek mi, bittiğinde devletin elde ettiği bu büyük veri ve güç ne olacak? Akıllara gelen soru şu esasen: Yaşadığımız salgın ve karantinanın yol açtığı büyük travma ile özgürlüğümüzden tavizler verecek miyiz? 11 Eylül sonrası havaalanlarında kemer ve ayakkabı çıkarmak nasıl doğal hale geliverdiyse, şimdi bir kafeye oturmadan telefonumuzdan uygulamamızı göstermek öyle doğallaşacak mı?

 

Fazlasıyla soru işaretiyle dolu bu girişin ardından bir bir cevapları arayacağız. Öncelikle, hangi ülkeler salgını kontrol etmek için yapay zekanın verileri işlediği aplikasyonlar kullanıyor ve bu aplikasyonlar gündelik hayatta ne anlama geliyor, kısaca ona bakalım.

 

Tatlı Tatlı Veri İşleme- Nasıl Yapılıyor?  

 

Yapay zekayla veri işleme konusunda Uzak doğu devletleri açık ara ön sırada. Bunda yazılımların daha yaygın, şirketlerin bu bölgede daha fazla bulunması ve Çin gibi ülkelerin otoriter rejimi güçlendirmek amacıyla halihazırda kullandığı yüz tanıma sistemleri ve yapay zekayla alınan verileri işleyen bir veri tabanının zaten bulunması etkili oldu. Bu nedenle, bu ülkeler öncelikli başladı Covid-19 takibine ve salgını kontrol altına almak amacıyla nüfusun ciddi bir kesimini kayıt altına aldı.

Peki sistem nasıl işliyor? Sistemin iki ayağı var, büyük datayı toplayan ve işleyen yapay zeka sistemleri ve onunla entegre çalışan çipli kartlar. Telefonlarda yüklü olan WhatsApp benzeri (Çin’de kullanılan WeChat uygulaması devletin güdümünde ve bu amaçla da kullanılıyor) uygulamalar da bu süreçte veri toplamada ve işlemede aktif olarak kullanılıyor. Şehirlerin neredeyse her yerini donatan kameralar aynı sisteme veri sağlamak üzere kullanılıyor ve bu şekilde nerede olduğunuzu tespit edilebiliyor. Çünkü yüz tanıma sistemine artık yüzünüz tanılı, her kameraların önünden geçtiğinizde yapay zeka sizi biraz daha iyi tanıyor. Ayrıca, kredi kartı, şehir içi ulaşım kartı gibi harcamalarınızı kaydeden sistemler sayesinde hem alışveriş alışkanlıkları hem de nerede olduğunuz daha kolay tespit edilebiliyor. Tabi bunun bir adım ötesi bu yapay zekanın sizin ne yapacağını tahmin etmesi. Bu tahminler insanın gündelik yaşamına da büyük kolaylık sağlayacağı için yayılması muhtemel ancak devletlerin eline geçtiğinde otoriter anlamda tehlikeli bir hal alabilir. Tartışmanın asıl hararetli olduğu yer burası değil, asıl mesele bu verilerin devletlerle birlikte şirketlerle de paylaşılması. Mesela, sizin dışarı çıktığınızda ne almak isteyebileceğini bilen ve size sürekli mekan veya ürün öneren bir sistem düşünün. Gerekli bilgiler bu şirketlerin daha da tekelleşmesine ve hayatı diğer herkes için yaşanılmaz kılmasına yol açabilir. Neyse, konumuz koronavirüs ve ondan kurtulurken paylaşılan verilerimiz. 

 

 

Çin’de şöyle bir olay yaşanmış Reuters’ın haberine göre; Çinli bir adam Wenchou eyaletinden evine, Hanghou’ya dönüyor. Adamcağızın koronavirüs vakalarının yoğun olduğu Wenzhou eyaletinde fazlaca zaman geçirdiğini öğrenen yetkililer evine gelip 14 gün karantinada kalmasını kibarca rica ediyorlar. Adam 12. gün sıkılıp şöyle bir dolaşayım diye dışarı çıktığında hem polis hem patronu adamı arıyor. Hem karantina kurallarına uymadığı için ceza kesiliyor hem de patronu işten atmakla tehdit ediyor. Tek bir insanı takip etmek milyonlarca insan içinde bile bu kadar kolay. (Adamı göl yakınlarındaki bir kameradan bulmuşlar. Bazı eyaletlerde ise evden çıkarken telefonunuzu bir sisteme okutmak zorundasınız. Çok ütopik geliyorsa gelmesin, artık milyonlarca evde kameralı zil sistemi var, bu da yüz okuma teknolojisinin yakın olduğunu gösteriyor).

 

Hangi Ülke Ne Yapıyor?

 

Hong Kong ki aylarca hükümet karşıtı protestoların merkezi olmuştu, telefon aplikasyonuna adapte bir bileklikle hastaları kontrol ediyor. Koronavirüs enfekte olan kişilere verilen bu bileklik hasta kişi evden ayrılırsa yetkilileri uyarıyor. 50.000’den fazla insanın ev içi karantinasında olduğu Hong Kong’da sokağa çıkmak yasak değil, sadece enfekte insanları toplumdan izole etme politikasına çalışıyorlar.

 

Singapur bu süreçte TraceTogether (Birlikte İz Sürelim) adı verilen bir uygulama kullanıyor. Şimdilik 800 bin kişi tarafından indirilen bu uygulama sizin sağlık verilerinize, tahlil ve test sonuçlarınıza erişebiliyor. Eğer kullanıcı kişi enfekte bir kişiye 2 metreden fazla yaklaşır ve 30 dakikayı geçecek kadar yakınında durursa aplikasyon bu kişiyi uyarıyor. Web sitesinde yayınlanan reklamda ısrarla başka verilerin toplanmadığı ve her telefonda karşılıklı olarak alışverişi yapılan verilerin isimsiz kaldığı vurgulansa da kimin bu bilgileri hangi amaçlarla kullanabileceği bilinmiyor.

 

İsrail Covid-19 salgınına karşı en sert önlemleri alan, Gazze’nin ise almasını önleyen politikasıyla salgına ayrı bir gündemle katılıyor. Gazze’de sadece 70  yoğun bakım yatağı varken İsrail’de böyle bir sorun yaşanmıyor. Üstelik Gazze şeridinde korona tanı kitlerinin tükendiği ve Filistin'de 263 korona virüsü vakası bulunduğu ifade edilirken Gazze Şeridi'nde tespit edilebilen 13 vakanın kayıtlara geçtiği belirtiliyor. İsrail ise ambargoyu kaldırmıyor ancak kendi vatandaşlarının telefonlarında mobil bir kaşe uygulamasını devreye sokarak hareketliliği ve enfekte kişi sayısını kayıt altına almayı hedefliyor. Daha önce terörizm bahanesiyle güçlü yüz izleme teknolojilerini kullanan İsrail, muhtemelen koronavirüs salgınından daha güçlü bir yapay zekayla çıkacak.

 

 

İtalya ise kişilerin uygulanan sıkı sokağa çıkma yasasına ne kadar uyduklarının tespiti amacıyla telefonların uzaklık uygulaması verisini analiz ediyor. Evden belli bir oranda uzaklaşan kişilerin varlığının fazlalığı nedeniyle yakınan yetkililer hükümetin bu konuda bir yaptırımı olmadığını belirtiyor.

 

Hindistan’da ise yaptırım meydan dayağı. Hasta kişiler ellerine işlenen bir damgayla belirleniyor ve sokakta kendilerine rastlayan yetkililerin sınırsız dayağına maruz kalıyorlar. Müslümanlara son dönemde yapılan işkencelere de bir bahane kapısı daha açılmış oluyor ancak teknolojiyle bağdaşmadığından bu yazının dışında bırakıyoruz. Damga dışında hava ve demiryolları verilerinden de faydalanan Hindistan hükümetinin henüz salgın ve karantina konusunda bir başarı sağladığı söylenemez.

 

Beyaz Saray’ın Google ve Twitter, UBER, Apple ve IBM ile Çin benzeri bir hastalık takip sistemi üzerine görüştüğü ancak konum verilerini kullanmak noktasında yasalara takıldığı yapılan haberler arasında.

 

Sizce Türkiye'de böyle sistemler uygulanabilir ve dahası salgını kontrol altında tutmaya yarayabilir mi? 

 

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.