Royal Gelin vs Üzerine Güneş Batmayan İmparatorluk vs Annelerimizin Fiskos Masası

Royal Gelin vs Üzerine Güneş Batmayan İmparatorluk vs Annelerimizin Fiskos Masası


 

İngiliz kraliyet ailesinin yaşattığı zulüm ve çalkantılar son zamanlarda ayyuka çıktı, arşı inletiyor. Yurdumuzun Müge Anlı’sına denk bir şekilde Oprah’ın şovuna çıkan Meghan Markle Mountbatten-Windsor (evet kraliyet soyadı I. Dünya Savaşı’ndan bu yana Mountbatten-Windsor) ve elini sıkı sıkıya tuttuğu zevci Harry Charles Albert David Mountbatten-Windsor yaptığı açıklamalarla ortalığı birbirine kattı. Röportaj Windsor Sarayı’nın yönetilme şekline, kraliyet ailesi içindeki çapraz ilişkilere ve Meghan’ın koskoca sarayda ne kadar yapayalnız ve örselenmiş olduğu, öbürsüleştirildiği, ağır görevler altında ezildiği üzerineydi.

 

Saraydan ve görevlerden, ünvanlardan, bin yıllık aile bağlarından kopuş hakkında karnı artık bayağı bayağı belli olan Meghan ve bizlere Lady Di’nin emaneti olan Harry yan yana zekice açıklamalar yaptılar.

 

Meghan ve Harry Oprah’ın Programında Ne Hakkında Konuştu?

 

Meghan gelinin açıklamaları genel itibariyle dört-beş konu etrafında döndü durdu. İlki zekice bir hamle olan bebeğinin ten rengiyle alakalı yorumlarla ifade ettiği ırkçılık suçlamalarıydı. Ardından Harry annesi Lady Diana’dan kalan miras olmasa 2020’nin başından itibaren aç kalacağını belirtti. Meghan depresyonundan, basında Prenses Kate’i ağlatması olarak bilinen krizden, tartışmalı Netflix ve Spotify anlaşmalarından söz etti. Bir de İngilitere’den, saraydan, görevlerinden istifa ettikleri günden beri nasıl yaşadıklarından ve yeni doğacak bebeğinden. Evet kızmış, Archie’ye kızkardeş geliyormuş, Meghan da tek çocuk olduğu için buna çok seviniyormuş.

 

 

O kadar zekice kurgulanmıştı ki açıklamalar, royal aile hakkında sezdiklerimizi üstüne basa basa vurguladılar. Koskoca Üzerine Güneş Batmayan İmparatorluk, bir vakitler milletlerin kaderinin belirlendiği Windsor Sarayı’nın salonlarında şimdi büyük PR toplantıları yapılıyor muhtemelen. The Crown dizisi sağ olsun bir takım ilişkileri, dar uzun koridorları, geniş salona açılan kapılar önünde elinde dosyasıyla gergin gergin bekleyen PR ekibini hayal edebiliyoruz.

 

Dünyanın geri kalanından hariç, biz Orta Doğu kadınlarının hayal edebildiği bir sahne daha var:

 

Sanki annelerimiz bir güne gitmiş, kısırlar yenmiş, masanın etrafına oturulmuş, herkes çayından yudum almış, ortamın sözü geçen yaşlı teyzesi

“ee Meghan kızım anlat bakalım, ayırdın kocanı anasının evinden, nasıl gidiyor?” demiş.

 

Meghan gelin de elini karnındaki çocukla bir defa daha taçlandırılan gelinliğini ve çilekeş müşfik anneliğini vurgulayarak “Ay sorma Oprah Abla, ben neler çektim o evde. Çocuğuma çingen olacak dediler” diye iç çekmiş, bütün kadınlar bir ağızdan aaaaaa nidalarıyla çaylarını fiskos masasına koymuşlar gibi bir program izledik.

 

Sanıyoruz herkes Meghan’ı berjerin köşesine ilişivermiş, Oprah’ı da bütün haşmetiyle üçlü koltuğun baş köşesine kurulmuş, “ee kızım anlat” derken hayal edebiliyordur. Tabi gün Meghan’ın annesinin evinde yapılıyor ama damat tarafını da herkes tanıyor. Hatta gün bitiminde karısını almaya gelen Harry’yi bir köşeye sıkıştıran Oprah abla işin aslını astarını bir de onun ağzından dinliyor, ardından da tavsiyeler veriyor.

 

Hiçbirimiz Meghan o sarayda ne yaşamış tam olarak bilemeyiz. Ağır bir depresyon geçirdiğini, şirketin (Saray yönetimi oluyor herhalde bu) kendisine net ayrımcılık uyguladığını, çok yalnız ve kimsesiz hissettiğini söylüyor.

 

Ama dünyanın öbür ucunda bile sarayda yaşamanın nasıl bir şey olduğunu tahmin edebiliyoruz. Basının önünde olduğunda uyulması gereken belli protokol kuralları, dışarıdaki hayatla alakalı düzenlemeler var. Bunlar Meghan saraya girmeden 1000 yıl önce bile vardı muhtemelen. Fakat Meghan gelin saraya girdiği günden itibaren pasaportuna, ehliyetine, anahtarlarına el koyulduğunu söylüyor röportajda. Dışarı çıkışıyla alakalı bir kısıtlamadan değil, özellikle kendisine ait eşyalara el konulduğundan ve onları ancak ayrılırken alabildiğinden bahsediyor.

 

Bu tutum, yine dünyanın öbür ucunda yaşayan bizlere ataerkinin vazgeçilmez kalesi “Aile” (Meghan’ın hikayesinde şirket) ve ataerkinin piyonu damadı ayartıp baş kaldırabilen gelinleri anlatıyor. Biz bu hikayeyi onlarca kere gördük Meghan kız. Üstelik bizdeki öykülere kaynana şiddeti, evdeki 8 çocuğa bakmak, gerçek anlamda evden dışarı çıkamamak gibi hard core özellikler de ekleniyor. Simülasyonda boğazın öbür tarafını yurt edinmişler için şartlar biraz daha zorlayıcı olabiliyor çünkü.

 

Kimsenin acısını, depresyonunu küçümsemeye hakkımız yok. Fakat röportaja bakınca insan “ne çok acı sığdırmışsın Windsor Sarayı’na” demekten de kendisini alıkoyamıyor.  

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.