Masumiyet dizisini izlediniz mi? Fox’un Hülya Avşar’ın Voldermort burnuyla, Deniz Çakır’ın sabır küpü kadınlığı ve şefkatli anneliği, Mehmet Aslantuğ’un mimikleriyle konuştuğu yeni dizisi. Şu satırları yazdığım sırada 6. bölüm yayınladı, 7. bölümün fragmanını izledik. Kamera arkasında Bir İstanbul Masalı ve Kapalıçarşı’nın yönetmeni Ömür Atay var.
İzlemeyenler için SPOİLER içeren özet geçeyim; aşırı zengin ve nişanlı bir adam, kendinden küçük ve görece fakir bir kadınla aşk yaşıyor, kadın hamile kalıyor, adam kadını darp ederek çocuğunun düşmesine ve hastanelik olmasına sebep oluyor, genç kadının annesi büyük bir hukuk ve adalet mücadelesi veriyor. Dizi, söz konusu kişilerin sülalesi, çalışanları, patronları arasında geçtiğinden ilişkiler bir parça karmaşık. Ama işin özeti bu.
Gelelim detay kısmına.
Genç kızın adı Ela Yüksel. 19 yaşında, üniversite öğrencisi. Aşık olup inandığı adamın adı İlker Ilgaz – ve tahmin edersiniz ki bu soyisim aynı zamanda bir holding ismi. Bir de nişanlısı var, Deniz Işın’ın çok güzel hayat verdiği İrem Orhun.
İrem çok havalı bir kere. Saçları, takıları, evi, arabası, ilişkisi hep göz önünde çünkü o bir sosyal medya fenomeni. Her anını story atan sosyetik bir güzel. Yanlış adama aşık suskun İlker’i gerçekten mi seviyor yoksa “ilişkiye verdiği 6 yılının” peşini mi bırakamıyor burayı anlayamıyoruz. Ama İrem’in iyi yaptığı bir şey var; sosyal medya kullanımı. Bunu tabii İlker’in anası Voldemort Hülya Avşar’ın yardımı ve ajans desteğiyle yapıyor ama iyi yaptığı bir şey var, doğrudan takipçileriyle konuşmak.
Başından itibaren sosyal medya yönetimi ve ceza davalarını bile nasıl etkilediği, yeni kamuoyunun nasıl oluşturulduğu dizinin ana temalarından. Özellikle “benim oğlum yapmaz”cı erkek annesi Hale Ilgaz’ın iyi kullandığı bir enstrüman. Bu nedenle İrem Orhun’un sürekli sosyal medyada konuşması, 19 yaşında, bütün kemikleri kırılmış bir kızı linç ettirmesi, okul arkadaşlarından ailesine neredeyse herkesin kendisinden yüz çevirmesine sebep olması akışa çok uygun.
Ama gerçek hayata değil.
Çünkü, gerçek hayatta kadınlar var.
19 yaşında hamile kalmış, kemikleri kırılasıya dövülmüş bir genç kadının itibarını da adını da iki zengin ailenin PR’cılarının becerisine bırakmayacak örgütlü kadın mücadelesi var bu ülkede.
Size bu olaylar gerçek olsaydı nasıl olurdu anlatayım.
Tıpkı Münevver Karabulut olayında “O saatte sokakta ne işi varmış” diyenleri susturduğu gibi sustururdu kadınlar aksi sesleri. Meselenin şiddetten bir adım sapmasına kimse göz yummazdı. Kadının kadına şiddeti gibi içi boş, faili gizleyen, şiddeti indirgeyen, olayın ağırlığını hafifleten, üstünü örten her cümlenin hakkı verilirdi.
Dizide süregiden bir ceza davası var; Ela’ya şiddeti uygulayanın kim olduğu bir türlü ispatlanamıyor, bazı maddi kanıtlara rağmen. Eğer Masumiyet gerçek olsaydı, bir bebeğin şiddet sonucu düşmesi şiddetin sebepleri hakkında somut kanıtlar sunardı. Kadınlar bunun peşini bırakmazdı. Annesine ulaşmış, avukatlarla desteğe koşmuş, doğru adımlar için organize olmuş, şiddete uğrayan kadının hikayesini gerçekliğiyle anlatmış olurlardı. Tıpkı Çilem’in davasında olduğu gibi.
Biliyorum ki dizi gerçek olsaydı Ela’ya okulda sahip çıkacak feminist kadınlar vardı. Okul koridorlarını yalnız adımlamazdı.
Bu ülkede her gün iki kadın katlediliyor. Üzerine bir diziden yolu dolandırılıp yazılamayacak kadar ağır bir konu bu. Ama biliyoruz, bilmeyen anitsayac.com’a bakabilir. Her gün oraya bir kadın adı daha ekleniyor. Üstelik yıllardır. Bu nedenle ki bu ülkede kadın hareketi hashtag üretmekten ibaret değil, örgütlü, sistematik ve organize hareket kabiliyetine sahip artık. Sadece eylem yapmak, 8 Mart’ta bağırmaktan ibaret değil kadın hareketi, zor durumda olan kadınlara yardım etmek, barınma ve iş gibi problemleri çözebilmek için de onlarca örgütlü kadın hareketi var.
Çünkü kadınlar yargılanacak öznenin tek bir insan olmadığını biliyor artık. Bu yüzden biliyorum ki gencecik bir kızı linç etmek o kadar kolay olmazdı.
Bu ülkede şiddete uğrayan, ezilen, yok sayılan her kadının yanında artık kadınlar var.
Kadınlar var.