Muhammed Mursi’nin Ardından

Muhammed Mursi’nin Ardından


 

Muhammed Mursi 17 Haziran Pazartesi günü, mahkemeye benzeyen bir ortamda, ne adaletle ne demokrasiyle ilgisi olmayan bir yargılamanın ortasında kalbine yenilerek şehit oldu. Muhammed Mursi şehit oldu. Bunu şahidi olduğumuz tarihe nereden baktığımızı bir kere daha düşünerek söyleyelim, Muhammed Mursi şehit oldu. Ve şimdi şehadetiyle parmaklıkları ardına kadar açılmış zindanından özgür, bugüne kadar yaşananları unutmak ise pek mümkün değil.  

 

Mısır’ın demokratik seçimle başa gelmiş tek Cumhurbaşkanı Mursi’nin vefatı daha can yakıcı bir zamanda olabilir miydi acaba... Darbeyle görevden alınmasının ve darbecilerin zindanlarında direnişi sürdürmeye başlamasının altıncı yılına girmiştik. Ama burada can acıtıcı olan bu değil, Mursi’nin İnsan Hakları örgütlerinin bile radarına giren acımasız zindanlara bu kadar dayanabilmiş olması. 

 

Mısır’da Mursi yalnızca İslamcı bir yönetimin değil gittikçe artan sivil yönetim talebinin de sembolüydü. Modern Mısır tarihinin ilk ve tek seçilmiş Cumhurbaşkanı 2000-2005 yılları arasında parlamentoda görev aldığında diğer Müslüman Kardeşler üyeleri gibi seçimlere bağımsız olarak girdi. Hüsnü Mübarek’in 30 yıllık rejimi altında atılabilecek en özgür adım buydu çünkü. 2012’deki seçimlerden önce Özgürlük ve Adalet Partisi’nin az bilinen bir üyesiydi ama Mısır tarihindeki tek özgür ve adil seçimle başa geldi. 

 


Özgürlük ve Adalet Partisi yani Müslüman Kardeşler veya İhvan, ülkenin askeri kanadının en başından beri hedefindeydi, bu bakımdan hem darbe günü hem de yargılama sırasında Mursi’nin yüzüne doğrultulan silah lazerleri, düşünüldüğünden daha sembolik, sivil yönetim üzerindeki denetimden askerlerin vazgeçmeye niyetli olmadıklarını gösteriyor. Belki de bu yüzden gerçekten acımasız bir yargılama süreci geçirdi Mursi, 2017 yılında İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından yayınlanan rapora göre 23 gün boyunca avukatları dahil kimseyle iletişim kurmasına izin verilmeden gözetim altında tutuldu. Bu yargılama boyunca düzmece iddialarla boğuştu, Katar ve Hamas ile işbirliği yapmaktan 2011’de yaşanan karışıklıkta hapisten kaçmaya kadar, ki hemen akabinde yasadışı olarak tecrite mahkum oldu. Aylar sonra kendisini mahkeme salonunda gördüğümüzde ses geçirmez bir kafesin arkasındaydı ve süreçle ilgili avukatıyla dahi konuşamıyordu. Üç yıl boyunca Mursi dış dünyadan tamamen koparılmış bir biçimde tecritte tutuldu, herhangi bir iletişime izin verilmedi, sadece karısı ve kızıyla görüştürüldü, o da yılda iki kez. Medikal ya da fiziksel bir işkence görüp görmediğini, bu süreçte nasıl beslendiğini bilemiyoruz.  

 

 

Mısır’da bu zor koşullarda hapsedilen elbette Mursi değil sadece, 60.000 politik mahkum var. Derin bir nefes alıp tekrar okuyun isterseniz, 60.000. Mahkumların insan hakları ihlaline varan muameleler ve işkence gördükleri, aileleriyle görüştürülmedikleri ve yargılama sürecinin sürüncemede bırakıldığı yazılıp çizildi defalarca. Ama Mursi’nin böbreklerindeki rahatsızlığa ve şeker hastalığına rağmen tutulduğu koşullar, ilaçlarının verilmemesi, doktor görüşmelerinin engellenmesi yeterince ses getirmedi. Mursi’nin tutuklu kaldığı süreden elimizde çok az bilgi ve sadece mahkeme görüntüleri var.

 

Darbeciler Mursi’yi bedenine dokunmadan şehit etti. 

 

2017 yılında, Mursi’nin avukatları hem uluslarası topluma hem de darbe mahkemesine Mursi’nin tam teşekküllü bir hastaneye yatırılması gerektiğini, sağlığının iyiye gitmediğini duyurdular ve elbette Birleşmiş Milletler’den “iç işlerine karışmayız” ve mahkemeden de red cevabı aldılar. 

 

Yankılanan Miras 

 

Elbette Mursi’nin önemli bir figür olduğuna şüphe yok, ülkenin ilk ve tek seçilmiş Cumhurbaşkanının askeri bir darbeyle mahkum edilmesi tabii ki onu bir sembol haline getirdi. İslamcılara duydukları nefret sebebiyle Mısır’da yaşananları bir tür Zafer gibi görenler hep olacak. Ya da Müslüman Kardeşlerin bugün ısrarla sürdürdükleri barış mesajına rağmen akıllarındaki imajı Mursi’ye yüklemek isteyenler... Ancak Mursi Ortadoğu için unutulmaz bir figür olacak, iki bakımdan. Özgürlük ve demokrasi uzun süre imtihanımız olacak çünkü karşımızdaki mevzilerinin gücüne alışmış, paylaşmaya asla yanaşmayan muktedirler var, halk iradesiyle hareket edilecek değil, yönlendirilip yönetilecek, manipüle edilip kandırılacak bir güruh. Sisi'nin Mısır halkına layık gördüğü gibi. Geri kalan şehit bir devrik lider, hapishanelerde çürüyen bedenler ve dağılmış aileler değil, bu bizim acılarımızdan bina ettiğimiz geleceğimize miras. Daha güçlü ve cesur olduğumuz geleceğe yankılanan sesi kulaklarımızda Muhammed Mursi'nin, kansız mücadele çağrısı, adalet ve özgürlük talebi aklımızda. 

 

Müslüman Kardeşler Mursi'nin şehadetini tasarlanmış bir cinayet olarak adlandırıyor ve halkı toplanmaya çağırıyor. Büyük bir baskı ve sansür altında yayın yapan Mısır medyası Mursi'nin vefatını küçük bir haber olarak verdi, öyle ki ön sayfaya bile taşınmadı. Dolayısıyla Müslüman Kardeşler yaptıkları barışçıl gösteri çağrılarını da sosyal medya ve internet siteleri üzerinden yapıyor, tıpkı yas tutması ya da mezarını ziyareti yapması yasaklanan halk gibi...  


Muhammed Mursi devlet cenazesiyle defnedilmedi. Haber bültenlerinde geçen bilgilere göre ölüm sebebi tam olarak açıklanmadı, ölümüyle ilgili tıbbı inceleme yapılmadı ve ailesinin doğduğu köye gömülmesi isteği reddedildi. Eşinin cenazeye katılmasına izin verilmedi. Bütünüyle yaşananlar o kadar adaletsiz ve acımasız ki, ölümünün ardından hem kalanlardan hem de bedeninden dahi intikam almaya devam ediyor. Peki bu devrimin son sözü mü? Müslüman Kardeşler şimdi ne yapacak? 

 

4 yorum

Yorum Yaz