Korona Günlerinde Aile Mahkemesine Koşmak Ya Da Dur Hele Daha 10 Gün Olmadı

Korona Günlerinde Aile Mahkemesine Koşmak Ya Da Dur Hele Daha 10 Gün Olmadı


 

Türkiye’de gayri-resmi karantina başladı. Bir bakıma gücü yeten evde kendi karantinasını yaptı, meşrebince duruyor durduğu yerde. Çalışanlar da azınlık değil, ancak yine de kalan ev halkı daha çok evde. Aslında sokakla aramızda daha önce olmayan bir triyaj belirdi, acil ve öncelikli ihtiyaçlarda çıkılabilecek yerler/çıkabilecek kişiler. Hangi ihtiyaç acil, nereye gidilebilir, kim gidebilir, evdeki işler kimin, kim sofrayı toplayacak, hangi kanal izlenecek derken sinirler geriliyor. Üzerine bir de gelecek kaygısı, ekonomik belirsizlikler derken çiftler gergin, çiftler kaygılı. "Nereye varacak bu aynı eve kapatılma halinin sonu" sorusunun cevabı koronavirüse ne zaman aşı bulunacak kadar ciddi bir hal almaya başladı.

 

Çin’in Wuhan kentinde virüs etkisini azaltmaya başladığında ve zamanla şehirlerdeki karantina yavaş yavaş kalkmaya başladığında ilk duyulan haberler Çinlilerin mahkemeye koştuğu hakkındaydı. İnsan acaba diyor o ilk salgından haber veren doktoru susturan yetkililer hakkında şikayet dilekçesi vermeye mi koştular? Ama hayıır, neredeyse nüfusun beşte ikisi boşanmaya koştu. Xian eyaletinde Weibo adlı Çinli Twitter’ı boşanma ve boşanma avukatı kelimeleri uzunca bir süre trend kelimeler arasında kaldı. Karantina sonrası boşanma başvurusu yapma sırası bile üç haftayı buluyordu. Düşen libidolar, artan ama başka yerlere yönelen hormon seviyeleriyle birlikte eşlerin en büyük dertlerinden birisi sorumsuzluk, ikincisi de aldatma. Evet yanlış duymadınız, eşlerin birbirlerini karantina altında, kimin hasta kimin iyi olduğunun bilinmediği bir ortamda, sosyal medya üzerinden aldatmaya girişmesi. Bu ortamda özellikle eski sevgiliye dönme isteği tavan yapmış. Üstelik herkes dip dibe yaşarken, yani telefonlar, bilgisayarlar ne kadar saklanabilir ki? Saklanamamış tabi, eski defterlerle birlikte çeteleler açılmış ve Çinliler soluğu mahkemede almış.

 

Peki şimdi biz evlerimize kapanmışken, dışarısı imkansızlaşmaya başlarken, birbirimize tahammül etmeyi baştan mı öğreneceğiz? Güle oynaya, tam anlamıyla düğün dernek girdiğimiz o ev nasıl sayılı günlerin bitemediği parmaklıklı bir hücreye dönüştü? Bu işte bir yanlışlık yok mu?

 

Üstelik, yaşadığımız günlerde herkes az veya çok psikolojik olarak zorluk yaşıyor, belki önümüzde hastalık riski var, hastane süreci var, bilemiyoruz. Halbuki insan da biraz böyle günler için evlenmez mi? Neticede dünya gerçekten ölümlü, ölümlü olduğu gerçeğiyle daha acıklı bir şekilde yüzleşiyoruz. Belki de bu yüzleşmenin sıkıntısından kaçma yolu olarak birbirimize sardık karılar ve kocalar olarak bu süreçte? Bilinçaltımızda daha gerçek ve kapıda bekleyen sorunları görmemek için sağda solda bırakılmış çoraplar gözümüze daha büyük görünüyor olabilir mi?

 

Yani bir tür baskı yaşıyoruz, yaşamaya da belli ki bir süre daha devam edeceğiz. Ama daha şimdiden, evlere kapanalı on gün olmamışken karı-koca bıçaklama hayalleri kurmamız, gözümüze nefes alışının bile somut şekilde batıyor oluşu biraz erken değil mi? Gerçi karantina belki de bir koza, biz evliliklerimizle birlikte bu kozadan dönüşmüş olarak çıkacağız.

 

 

Korona Günlerinde Aile Mahkemesine Koşmak Ya Da Dur Hele Daha 10 Gün Olmadı
Korona Günlerinde Aile Mahkemesine Koşmak Ya Da Dur Hele Daha 10 Gün Olmadı

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.