Bir annenin “Tuvaletten sonra elini yıka ve hiçbir yere dokunma” teşvikleri, sosyal medyada çeşitli sebeplerle belli büyüklükteki kitlelere sahip insanların takipçilerine aşılamak istediği satın alma motivasyonuna benziyor. En azından yakın zamana kadar öyleydi. Düşük bütçeli korku filmlerinin korku unsuru kulak fısıldamaları, influencerlar tarafından sosyal medyada peşini bırakmayan bir “al, al, al, al, al bir de bunu al” tekrarına dönüşür. Orası Amerikaysa burası arzuda Afrika, ihtiyaç yaratmaktan kolay ne var ki şu hayatta?
2009 senesi artık doksan doğumluların üniversite yılları olarak anılırken, dijital dünya realiteye bulanmış sosyal dünyalar peydah etmekle meşguldü. Çoğu zaman tek bir odağa toplanmış vasıfları ile insanların etrafında birileri kümelenmeye başladı. 2010’da Instagram fırladı ve boom! Evde kitap okurken, kimi zaman trekking yaparken, çocuklardan delirmek üzereyken ya da fiskos masasının üzerindeki tabağı şekillendirirken; o da olmadıysa monitör önünde kahve kupası tutarken bir şekilde insanlar, hayatın sıradan ve olağan hallerini sunmaya ve en kaba haliyle "pazarlama"ya başladı. Her şeyin pazarlanabilir olduğu fikri ise hikayenin başındaki doksanlardan beri akademisyenler tarafından okutulan önemli bir dersti.
Deneyimlerin, neredeyse belli aşamalardan sonra ortaya çıkan fiziki ürünler kadar değer ve sonuç yarattığı sosyal medya; bu keşiften sonra bir yönüyle yeni bir pazar/hal/market/panayır/borsa adına ne demek isterseniz o şeye dönüştü. Ve biz buna bayıldık. Hayır bayılmadık diyenleri bir başka yazıya yönlendirip kaldıkları yerden devam etmeleri için beklemekteyiz. Muhafazakar Giyim İnternet Satışını Neden Sevdi?
Krizi fırsata çevirmeye müptela yanımız, yalnızca influencerların değil; davranışsal iktisatçıların da geçim kaynağı olmuştur. Karantina öncesinin yeni adı “normal günlerde” araştırmadan, yanılgılara düşmeden, kestirmeden sunulan alışveriş listeleri ve kaydırmaya teşvik eden zıplayan oklar; sezon fiyatlarına ve koca koca kapitalist markalara karşı kazanılmış zaferler gibiydi. Birileri yerine yemek yiyen; neyin, neyin içinde neyle yeneceğine kadar öneren ya da birileri yerine kendiyle ilgilenen ve neyi neyden önce sürerse neye benzeyeceğini bilen insanlar, hayatlarını takipçilerinin en doğru kararları vermesine adamış fedakarlık abideleri değildi de neydi?
Burada herşey; en doğru kararı aldırmak ya da işbirliklerinde en karlı olanı sunmak üzerine yoğunlaşmaktadır ama ikincisi acıtır, gözlerimizi kapatalım. Herşeyin en iyisini ve uygun fiyatlısını online alışveriş platformlarının dehlizlerinden kazıp çıkaran influencerların en önemli stratejisi şudur: siz uğraşmayın, en doğru seçimi biz sizin için yaparız. Kahneman ve Tversky gelir akıllara, beklenen fayda teorisini geliştiren iki psikolog.
Beklenen fayda teorisi, belirsizlik altında verilen bir kararın sonucunda elde edilen faydanın, riskli bir durumun gerçekleşme olasılığı ile çarpılmasıyla elde edilen sonuç olarak tanımlanmaktadır. Yani dışarı çıkmanın ölümcül bir risk olduğunu cebimize koyduğumuzda ve karantina sürecinin de ne kadar süre devam edeceğini de bilmiyorsak; bu ortamda bir influencerın hala insanları satın almaya yönlendirmesinin beklenen fayda ile bir ilişkisi olabilir aslında. Neden olmasın ama bunun ondan haberi var mı acaba?
Karantina boyunca influencerların çeşitli ürünleri kaydırmaya teşviki ve daralan hayatlarını eve sığıştırma çabaları artık bu sektörün sonu mu sorusunu akıllara getiriyor. Bu bir temenni değil, şeytan dürtüyor olabilir. Pek çok dikkatli gözün tespit ettiği ultra takipçili influencerların kriz ortasında taranmasına gelen tepkilerden sonra; maskeli ve tedbir içerikli postlar atmaları bazı taşların yerinden oynadığını gösteriyor gibi. Ama şu da bir başka soru, hatırlarsınız: e o zaman bu insanlar neyi influence edecekler?
İngilizce kelimelerin etimolojine girmek yersiz bir detay olsa da şu ortamda influence ile infection’ın kökleri nasıl bir yerde buluşuyorsa; bugün de buluşuyor neticesi sosyal dünyada. Bir yarasa meselesinin bambaşka ülkelerde nelere sebebiyet verdiğini açıklarken, enfekte olmanın influence etmekle olan ilişkisini de sıkıştıracağız araya. Influencing ya da Türkçe versiyonu “tesir altına alma pazarlaması” muhtemelen ölmeyecek bir virüsle ama bağışıklık kazanması biraz zaman alacak galiba.