Cezeri'nin Olağanüstü Makineleri Ve Kaybettiklerimiz

Cezeri'nin Olağanüstü Makineleri Ve Kaybettiklerimiz


Şubat ayında Uniq Expo Hall’da İstanbul’un sergi gezerleri olarak pek alışık olmadığımız bir sergi açıldı. Nisan ayının sonuna kadar gezilebilecek sergide 13. yüzyılın dahi bilim insanı El Cezeri’nin makinelerini çalışır halde görmek mümkün. Artuklu Sarayı’nda baş mühendis olarak görev yapan El Cezeri’nin “Olağanüstü Makineleri” detaylı tasvirlerle ve teknik çizimlerle hazırladığı Kitab-ül Hiyel adlı yazmadan yola çıkılarak hazırlanmış. Uzun süren teorik ve teknik araştırmanın ardından açılan sergi Cezeri’nin içinde yaşadığı tarihsel ortamı ve mekaniğin hikayesini sunuyor. Belki şuradan başlamak lazım;

El Cezeri kimdir ve biz onu neden bu kadar geç tanıdık?

Aslında El Cezeri ile ilgili tanıtım çalışmaları 2018 yılında İstanbul Cezeri Müzesi ile başladı. Müzenin onursal başkanı Durmuş Çalışkan’ın emeği ile açılan müze sanatsal etkinlikler de düzenliyor. Müze, sergi ve eğitim programları ile bize ait olan kültürel hazinenin gelecek kuşaklara aktarmanın en iyi yolunun onu değerli bir hazine gibi sandıklar arasında tutmak değil, işleyerek bugüne aktarmak olduğu mottosunu hayata geçiriyor. Müzenin ve serginin küratörlerinden Mehmet Ali Çalışkan, Makine Mühendisliği eğitiminin ardından Felsefe alanında yüksek lisans ve doktora yapmış ve bilim felsefesi alanında çalışan Dr. A. Selami Çalışkan ile iyi bir işbirliği içindeler. Türkiye’nin bilim, kültür ve sanat alanında üretken bireylerinin ihtiyaç duydukları kıvılcımın Cezeri gibi kendi topraklarımızda yetişmiş bili insanlarıyla mümkün olabileceğini düşünüyorlar. Bu ekibin birlikte kurduğu El Cezeri sergisi de benzer bir amaçla hareket ederek bütünlüklü bir anlatı sunuyor.

Hakkındaki en erken izler Hasankeyf’e kadar uzanıyor, Artuklu hükümdarı Nureddin Muhammed’in hizmetine bu şehirde girdiği söyleniyor. 1136 yılında Cizre’de doğmuş olan bilim insanı bugün sibernetik alanının kurucusu olarak kabul ediliyor. Ünlü Camia Medresesi’nde öğrenimini tamamlandıktan sonra fizik ve mekanik alanlarında yoğunlaşarak önemli buluşlara imza atıyor. Bu dönemde Anadolu yazınsal ve bilimsel olarak Antik Yunan’dan kopmamış, çeviri faaliyetleri sayesinde önemli eserler Grekçe’den Arapça’ya çevrilmiş ve insanlığın bilgi birikimi İslam’ın altın çağı olarak adlandırılan bu dönemin bütün alimleri tarafından biliniyor. Dolayısıyla Cezeri Antik Yunan’da buharın kullanımı konusundaki gelişmeler kadar yazının ve kalıcılığının öneminin de farkında. 50’den fazla cihazın kullanım esaslarını, nasıl kurulacağını, yararlanma imkanlarını bir Ikea kataloğu gibi parçaların numaralandırıldığı çizimlerle göstermiş. “Mekanik Hareketlerden Mühendislikte Faydalanmayı İçeren Kitap”ın, kısaca Kitab-ül Hiyel’in  Da Vinci’ye ilham olduğu söylenir. Artuklu Saray mühendisi olarak savaş makineleri de üreten Cezeri mekaniğin temel taşlarından birisi olarak kabul edilen hidrolik ve akışkanlar mekaniğini çok iyi anlamıştı. Eserleri arasında havuzlar, fıskiyeler, müzik otomatları, su ve güneş saatleri, meyve ve içecek veren bir otomat var. Yazılarından ampirik bir yöntemle çalıştığını anladığımız Cezeri önce kağıttan maketler yaparak geometri kurallarından da yararlanıyordu. Bir bakıma -ve tıpkı Da Vinci gibi- sanatçıydı da. Jacquard’ın Sanayi Devrimi’ni başlatan otomatik dokuma tezgahından 600 yıl önce hidrolik mekanik etkilerle denge kurma ve hareketi yöneten Cezeri dişli çarklar da kullanarak karşılıklı etkilemişi sağlamış. Cezeri’den bize kalmış olan kamusal eser Diyarbakır Ulu Camii’nin ünlü Güneş Saatidir.

Sergide Neler Göreceksiniz?

Eğer henüz gitmediyseniz El Cezeri’nin Olağanüstü Makineleri Sergisi’nde üç önemli şey çıkacak karşınıza. Öncelikle küratör Mehmet Ali Çalışkan Cezeri’nin kim olduğunu anlayabilmemiz için dönemin sanatsal ve entelektüel ortamının örneklerini sunmuş ki bu, eserlere tarihsel perspektiften bakabilmek için önemli. İkincisi Cezeri’nin Kitab-ül Hiyel’deki çizimleri projektörlerle yansıtılmış ve bu serginin ana kısmının önüne konmuş. Az sonra bir perdenin arkasında bu çizimlerin hayat geçirilmiş halini göreceksiniz. Üstelik tamamen o dönemin teknikleriyle yapılmış; dövme bakırdan malzeme ve dişliler kullanılmış. Ve son olarak Cezeri’nin makinelerle anlatmaya çalıştığı hikayenin tanığı olacaksınız.

Serginin girişinde sizi öncelikle Dünya Bilim Tarihi’nin köşe taşları sayılabilecek gelişmeler hakkında kısa bir bilgi karşılıyor. Ardından girdiğiniz büyük salonda Cezeri’nin yaşadığı dönemin kültür ortamını ve estetik anlayışını, yani uygarlığını anlatabilmek için ünlü Diyarbakır Sarayı’nın kapısı ve saray duvarlarından freskler karşılıyor sizi. Makinelerin sergilendiği bölüm kendi içinde kısımlara ayrılmış, Çalışkan’ın ifadesiyle “El Cezeri sarayın başmühendisi olduğu için, sarayda prestij için bir mekanik geliştiriyor. Bu mekanikte de en önemli şey hikayeyi anlatmaktır. El Cezeri’nin bu hikaye anlatma çabası robot fikrini ortaya çıkarıyor. El Cezeri’den önce makinelerde figürler tek tük kullanılmıştır. Fakat El Cezeri ilk defa makineyi doğrudan bir heykelin içine gizleyerek, bize insanmış izlenimini veriyor”. Bu insana benzeyen otomatları bir saray içinde hayal ettiğinizde, içinde bulunduğu medeniyeti ve bugün gelişme olarak adlandırdığımız doğayı anlayarak onu yönlendirebilen becerinin 1100’lü yılların Anadolu’sunda nerelere vardığını/varabildiğini görüyorsunuz. Ve sonunda insanın aklına bir soru takılıp kalıyor “Biz bu kadar çok şeyi nasıl kaybedebildik?”

 

Bu yazıya ilk yorumu siz yazın.