Bu Hangi Kıyamet Ki Yaklaşmakta- Transhümanizm 101

Bu Hangi Kıyamet Ki Yaklaşmakta- Transhümanizm 101


UYARI: Bu anlatı eser miktarda spoiler, distopya, bilim-kurgu ve yakın geleceğe ilişkin tekillik iddiaları içermektedir.

Covid-19'un hayatımıza girmesinden kısa bir süre sonra aşı hazırlıkları da ciddi anlamda hız kazanmaya başladı ve dahi buna ilişkin komplo teorileri de. Şüphe yok ki salgının getirdiği tüm olumsuz yaşam koşulları ve ciddi sağlık tehditlerine rağmen aşı konusunda kafasında soru işareti bulunan insanların büyük bir çoğunluğu ya aşıdan kaynaklanacak olası yan etkiler konusunda ya da aşının virüse karşı etkili olamayacağına dair birçok tereddüde sahip. Fakat tüm bu belli oranda rasyonel bir bakış açısı taşıyan kaygıların ötesinde; aşı üzerinden dünya nüfusunun genetik kodlarının değiştirilmesinden tutun da bedenlerine mikroçip takılarak istenildiği gibi yönetilip yönlendirilebileceklerine dair kulaktan kulağa yayılan komplo teorileri çok daha ilgi çekici durumda. Hele ki “İnsan 2.0” göndermeleri taşıyan şu mikroçip meselesi çağdaşlarına göre oldukça havalı ve de iddialı. Denilene göre; Bill Gates tüm aşı şirketlerinin tepesine binecek ve aşı vurulduğumuza dair vücudumuza enjekte edilecek dijital bir sertifika üzerinden tüm bilgilerimize erişip bizi istediği gibi izleyip yönlendirebilecek. Tam da bir Gölgelerin Gücü Adına sekansı.

 

Öte yandan, söz konusu distopik senaryonun ortaya çıkarılmasında etkin olan, mahremiyetine ve özgürlüğüne aşırı düşkün günümüz internet toplumunun kaygılarına sessiz kalmak da ne kadar anlamlı bilmiyorum. Aslında fazlasıyla haklılar ama nedense ısrarla yanlış yöne bakıyorlar. Biraz daha kafalarını yukarı kaldırsalar, belki orada hani şu dünyanın en zengin insanı şerefine kısa bir süre erişen büyük mucit, dahi Elon Musk Bey’i görecekler ama bir türlü konduramayacaklar. Neden mi? Çünkü nasılsa bir yalana inanmak, bir gerçeğe inanmaktan daha konforludur çoğu zaman.

 

Tek Beyin Tek Merkez Tek Dünya

 

Elon Musk 2017 yılında bangır bangır Neuralink projesini dünyaya tanıtırken ve açıkça basit bir operasyonla insan beynine enjekte edilecek bir mikroçipten bahsederken hiçbirimiz bunu sorun etmedik. Hatta istirham ediyordu: Mecbur değilsiniz, isterseniz taktırabilirsiniz diyerek. Yani insana seçim hakkı (!) tanıyordu. Oysa ki her şey gayet ortadaydı: İnsan beyni ve yapay zekâ usulca birleşiyor ve bilim-kurgu filmlerinden zaten görmeye aşina olduğumuz yeni makine-insan melezi güncel sürümümüzün de temelleri atılmış oluyordu. Bu noktada konuyu daha iyi anlamak için, Neuralink projesinden bahsetmeden önce Elon Musk’un da başını çektiği dünyaca kabul görmüş, “teknolojik tekillik” ve transhümanizm (insan ötesi) felsefesinden biraz bahsetmekte fayda görüyorum.

 

Teknolojik tekillik; genetik, nanoteknoloji, robotik ve yapay zekâ gibi teknolojilerdeki ilerleme sürecinin bir sonucu olarak, insan zekasının makine zekasının gerisinde kalması ve dahi birleşerek tek bir zekâ haline gelmesi fikri üzerinden gelişir. Silikon Vadisi’nde çoktan Tekillik “Singularity” Üniversitesi’ni kurmuş olan Amerikalı ünlü mucit ve fütürist Ray Kurzweil’e göre 2029 yılına kadar bilgisayarlar insan düzeyinde zekaya sahip olacaklar (yani insan beyninin tüm özellikleri simüle edilerek algoritmalara dönüştürülecek). 2045 yılında ise söz konusu tekillik durumu tam olarak gerçekleşmiş olacak. Tekillik gerçekleşince de insan-makine melezi olan detroitler, yeni medeniyetin başat aktörleri haline gelecek. Bunu homo erectus’dan homo sapiens’e evrimleşme gibi de okuyabilirsiniz. Transhümanizm dedikleri de teknolojik tekilliği de içine alarak bu yeni çağda insanlığı entelektüel, psikolojik ve fiziksel anlamda geliştirmek üzere yaşam koşullarını ve ekosistemi dönüştürmeyi amaçlayan bir felsefenin adı.

 

 

Uyan Süperman, Daha Uçacaksın

 

Peki bu kavramlar gerçekleşip hayat pratiklerimizi işgal ettiğinde ne olacak? Bir kere önden şunu söyleyeyim zaten çoğu gerçekleşip hayatımızın merkezine yerleşti bile. Hamaset yapmak istemem ama sevgili insanoğlu, verilerimizi toplamaya başladıklarından beri zaten zihnimizin kıvrımlarında ne var ne yok tüm algoritmaları çözdüler. Dillerimize pelesenk olan makine öğrenmesi şaka değil, bayağı öğrendi, öğreniyor. Burada tekillik kavramını tekrar hatırlayalım. Milyarlarca insanın tüm bilinç akışı, bilgisi ve düşünceleri ortak bir makineye girdiğinde ne oluyor? Tek bütün bir yapay zekâ, ortak bilinç sistemi. Tabi bize kimse hayrına dağıtmayacak bundan, al biraz zekân artsın diye. İşlemciniz ne kadarsa artık o kadar ciddiye alınacaksınız zaman içinde. Hatırlar mısınız Black Mirror’un ikinci bölümü “An Entire History of You” (Senin Hikayen) bununla ilgili bayağı koyu bir distopya içeriyordu. Bir fincan kahve fiyatına update (güncelleme) geldi, koşun koşun… Artık fenomenler 7. yüzyıla gidip şöyle bir baktım ya da bugün bir saatte Japonca öğrendim gibi ürün yerleştirmeler yapacak mesela. Dizinin merkezinde tasvir edilen bellek çipi tam da bunu anlatıyordu; tüm bilgilere anında koşulsuz erişim, hepsi bir arada.

 

 

Tabi transhüman meselesinin bir de fiziksel boyutu var, yani bedenlerimiz. Günümüzde artık 3D yazıcılarla insan derisi, gözü, kolu, yapay kalp vb. yapay zekâ ve artırılmış gerçeklikle üretilebiliyor. Sizlere süper müjdeli bir haber(!); yakın gelecekte (Kurzweil’e göre 2045) tüm hastalıklar bitecek ve aslında protezlere de gerek kalmayacak. Artık tüm bilincinizin yüklendiği makineler sayesinde beden israfına da son. Iron Man (demir adam) gibi rahat rahat seyr-i dünya hatta seyr-i galaksiler eyleyebileceksiniz. Yahut isterseniz bugün bir bedende ertesi gün ya da ertesi dakika başka bedende. Düşünsenize çok güçlüsünüz, istediğiniz bilgiye istediğiniz zaman erişebiliyorsunuz; tayy-i mekanlar, tayy-i zamanlar, telepatiler… İşte hepsi gelecekte bizleri bekliyor. “Uyan Süpermen. Daha uçacaksın.”

 

İtirazım Var Ama Neye, Nasıl?

 

Yakınlarda izlediğim 2019 yapımı Years&Years dizisi de tam böyle bir çağa girişin eşiğinden söz ediyordu. Artık bedeninden sıkılmış evin bilişimci kızı en iyisi tüm bilincimi, beynimi bir cloud’a (bulut) yükleyeyim de hafifleyeyim diye ortalarda gezinirken aslında çok sihirli bir kelimeyi dilinde tekrarlıyordu: Ölümsüzlük… Tahmin edebileceğiniz gibi tüm bu distopik senaryonun esas varacağı nokta da burası. Hatta benden duymuş olmayın ama Microsoft; insanların ölen yakınlarını, önceden toplanmış dijital veriler sayesinde yapay zekâ olarak geri getirip sohbet edebilecekleri bir teknoloji için patent başvurusunda bulunmuş bile. Tabi bunlar birtakım fragmanlar, film daha başlamadı.

 

 

Başa dönersek Neuralink gibi teknolojik tekillik olasılığını inanılmaz hızlandıracak bir projenin neden komplo teorisyenlerinin dikkatini yeterince çekemediğini fark edebilirsiniz sanırım. Çünkü aşırı gerçek ve maalesef şimdilik bu gerçeği kaldırabilecek kadar makine zekasına sahip değiliz. Ben bile klavye delikanlısı olarak konuyla ilgili yaptığım tüm araştırmalardan sonra gerçeklik algımı jiletlerken bu muhtemel geleceğe fonda “İtirazım var!” çalıyordum. Öte yandan kendisine sorarsanız Elon Musk abimizin niyeti görünüşte oldukça halisane. Diyor ki; yapay zekâ oldukça gelişiyor ve insan beyninin zekasını geride bırakacak madem, biz insanı avantajlı duruma getirelim ve daha gelişmiş bir insan formu ortaya çıkaralım. Yanında da bonus olarak beyin hasarı taşıyan bireylere faydamız dokunsun. Yöntem de şöyle: Neuralink projesinde bahsi geçen beyne yerleştirilecek elektrotlar ile insanın hafızası ve bilişsel becerileri geliştirilebilecek. İstendiğinde insan bilinci bir makineye yüklenebilirken aynı zamanda bilgisayardan istenilen bilgiler de beyne yüklenebilecek. Anlayacağınız tam bir Matrix ve neredeyse gerçekleşmek üzere.

 

 

Peki tüm bunlar gerçekleşirken ve gerçekleşince biz ilkel (!) varlıklara neler olacak ve dünya yakın gelecekte nasıl bir yere dönüşecek. Y. Noah Harari; gelecekte büyük veri, makine öğrenmesi, yapay zeka gibi teknolojiler nedeniyle insanların kitleler halinde gereksiz hale geleceğini ve tüm bunların yönetiminin devletler değil de büyük şirketler tarafından idare edileceğini söylerken görünüşe bakılırsa oldukça haklıydı. “Bilgi, güçtür” (Francis Bacon) ve bu gücü elinde tutan anlaşılan o ki hepimizin de ipini elinde tutacak. Söz konusu daha etik boyutlarıyla doğru dürüst ele alınmamış bu süreçte insana özgü olduğuna inandığımız pek çok unsuru yeniden sorgulamaya başlayacağımız ise su götürmez bir gerçek. Dil, din, özgür irade, aşk, estetik… Sonu gelmeyecek kavramlar silsilesinin gerçekleşmesi olası bu ütopya hatta distopya karşısında yaşayacağı epistemolojik değişimler herkes için oldukça ürkütücü. Şüphe yok ki tüm bu ilerleyen teknolojilerin göbeğinde dünya dramatik bir değişime uğrayacak ve Kurzweil'in de iddia ettiği gibi, hümanizm sonrası dönemde mevcut anlayışımızın çok daha ötesine geçeceğiz. Makinelerin bir çeşit insan yaratacağı oldukça aşikâr fakat yine de tüm bu süreçleri lehimize çevirmek için yeterince geç değil çünkü henüz Yaradan’ın mülkü olan kalplerimizin algoritması çözülemedi ve sonunda bir iyi haber, hiçbir zaman da çözülemeyecek (Fatır, 38).

 

1 yorum

  • profil

Yorum Yaz