Bir Sabah Vakti Kudüs

Bir Sabah Vakti Kudüs


Bir kış sabahı, otelden çıkıyorum hızlı adımlarla karanlık ve dar sokaklardan yürüyorum. Kapıda askerlerle sorun yaşamamak için etek giydim, hızlı yürümek zorlaşıyor. Hiç korkmuyorum, havada o güneşin doğuşuna yakın gelen huzur var. Nerdeyse kimsecikler yok ama sanki herkes orda.

 

Sahira kapısından eski şehre girdim, artık daha da yakınım. Sokakları biliyorum o yüzden kaybolmadan doğruca Mescid-i Aksa’nin kapılarına çıkabiliyorum. Eski şehirde artık yalnız yürümüyorum, evlerinden çıkıp sabah namazına giden aileler her an, kırık- dökük kapılardan çıkıp önüme düşüyorlar. 

 

Sanki saat o kadar erken, hava o kadar soğuk değilmiş gibi çoluk-çocuk, genç-yaşlı giyinmişler, pardösüler, renkli eşarplar yürüyoruz.

 

Kapıya gelince eğer durdurulmadıysak önce gece nöbetindeki İsrail askerlerini geçiyoruz. Ürdün yetkililerine gelince, Filistinliler geçiyor ama benim yabancı olduğum anlaşılırsa durduruluyorum ve Müslüman olup olmadığıma, giysimin uygunluğuna bakıyorlar. Hemen cebimdeki pasaportu yokluyorum ve inşallah Fatiha’yı doğru okurum ve kimse Hasan Şaş’dan bahsetmez diyorum. Bu kez kimse durdurmadı, artık öyle üşüdüm ki hemen Kıble Mescidine girsem bir teyzeye yanaşsam, ısınsam diyorum. Çünkü ısıtıcı, kalorifer böyle şeyler yok. Patikler var, bolca şal, atkı, bere, battaniyeler… Ezan başladı, öyle güzel bir an ki elim hemen kameraya gidiyor yanımdan geçen bir Kudüslü teyze, ‘hazin Mescid-i Aksa’ diyor.  Evet bu paha biçilemez an oldukça hazin. O an değil ama şimdi düşününce onu hazin yapan şeyleri daha çok idrak ediyorum.

 

Kıble Mescidinde yani Mescid-i Aksa olarak bilinen camide erkekler önde kadınlar arkada, perdesiz, paravansız namaza duruyoruz. Biz namaz kılarken kuşlar hep tepemizdeler, sürekli öten ve uçuşan kuşların altında bitiyor namaz. Öyle soğuk ki, namaz bitse de birisi termosundan bana sıcak bir içecek verse diye bekliyorum. Beklenen hemen oluyor, namaz bitiyor selamlaşıyoruz ve teyzeler hemen bana halimi hatırımı soruyorlar birkaçı zorla eve kahvaltıya götürmeye çalışıyor. Namaz sonrası dersleri başlıyor ben de bir köşeye sinip izliyorum.

 

Galiba ordayken yaptığım en iyi şey izlemek.

 

Çıkıyorum, Şam kapısına doğru yürümeye başlıyorum. Esnaflar dükkânları açmış, kilolarca limon ve maydanoz var sokak kenarlarında, amcalar ayıklamaya koyulmuşlar. Açılan bir dükkândan sıcak nane çayı ve Filistin simidi alıyorum, 7 şekel ödüyorum. Yürümeye devam ediyorum, yine kırık taşlara ayağım giriyor, bileğimi burkuyorum. Bu kadar kıymetli hangi tarihi alan bu denli bakımsız olur diye söyleniyorum. Şam kapısından sağa dönüyorum, Ramallah dolmuşları yolcu almaya başlamış, meyve tezgâhları kurulmuş, ben otele yürüyorum.

 

Aksa, Arapça َقْصى' dan geliyor. Mekke’ye olan mesafesi nedeniyle en uzak anlamına gelen bir sıfatla tanımlanmış bu kutsal topraklar. Yaşanan onca teknik, siyasi, hukuki meseleyi anlatmak, bilmek elbet önemli ama bazen yeterli mi ya da fark ediyor mu diye sorunca cevabı bulamıyorum. Aklıma şu soru geliyor, bugün 8 Mayıs 2021’de Aksa bize, onlara, ya da özgür olmaya ne kadar uzak?

 

1 yorum

  • profil

Yorum Yaz